26 Eylül 2008 Cuma

Mercimek Köftesi

Bayram geldi, çattı.Bayram nedeniyle uzunca bir tatil olması herkes gibi beni de mutlu etti.Bu bayram İstanbul’dayız, ama bunun için çok üzülmüyorum. Çünkü aynı zamanda kalabalığı azalmış bir İstanbul’un tadını çıkarmak için can atıyorum.Günü birlik İstanbul gezileri organize ediyorum kafamda. Özellikle Polonezköy’e gitmeyi çok istiyorum. Doğayla baş başa kahvaltı edip,yürüyüş yapıp ya da bisiklete binip oksijen depolamak istiyorum.Bol bol fotoğraf çekmek istiyorum orada.Umarım hava tam istediğimiz gibi bir bahar havasında olurda keyfimiz daha bir katmerlenir.

Ortaköy, Yeniköy, Beşiktaş,.. bizi bekler. Fazla bekletmeden oralara da bir uğramalı. Şöyle bir boğaz turu fena olmazdı :D

Cuma Pazarı… Cuma günleri en yoğun olduğum günlerden biri olduğu için epeydir gidemiyordum. Pazaryerleri hep enerji verir bana. Tezgahların arasında kaybolup, pazarlık yapmak, dolaşırken haşlanmış mısır yemek hoşuma gider. (Şimdilerde mısırı da bardağa doldurdular ya pes! Onun tadı kemirirken çıkar değil mi ? Ay anti-yenilikçi biri oldum çıktım ben galiba :D)

Leman Sam konseri varmış 1 Ekim’de Balans’ta. Bir arkadaş grubu oluşturup gitsek ya ! Ne zevkli, ne muhteşem olur.

Robert De Niro ve Al Pacino’nun filmi geliyor.Kaçar mı Allah aşkına ?

Canım sürekli gezmek olur mu ? Biraz da evimizde dinleniriz. Okunması gereken bir dolu kitap var. Sonra film seyredip, dondurma yeriz. (Carte Dour’un Fıstık Büyüsü’nü deneyin, mmmgggghhh :D)

Tamam, yukarıdakileri yapmak güzel.Ama bayram ziyaretlerini de unutmadım canım. Ziyaretlerimizi bitirip sonra tozu dumana katarız :D

Eveeeet !
Sevgili dostlar, gelmekte olan Ramazan Bayramı’nız kutlu olsun.
Umuyorum ki , bu bayramda, ruhunuz, yiyeceğiniz o şekerlerle, çikolatalarla, tatlılarla ballansın,tatlansın :D
Bayramınız ailenizle, dostlarınızla kısaca sevdiklerinizle dolu dolu, süüüpeeeerrr geçsin. :D Her şey gönlünüzce olsun :D

Tarifim:

Malzemeler:

  • 1.5 su bardağı kırmızı mercimek
  • 1 su bardağı köftelik bulgur
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • 4-5 adet taze soğan
  • Yarım demet maydonoz
  • 1 tatlı kaşığı acı biber salçası
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
  • kimyon, tuz

Yapılışı:

  1. Mercimekleri temizleyip yıkayın.
  2. Üzerini 2-3 parmak su geçecek şekilde tencerede iyice haşlayın.
  3. Sonra içine 1 bardak köftelik bulguru boşaltıp, tuz ekleyip karıştırın ve demlenmeye bırakın.
  4. Taze soğan ve maydonozları ince ince kıyıp kenarda bekletin.
  5. Küçük bir tavada sıvıyağda salçaları ve baharatları kavurun.
  6. Tencerede mercimek ve bulgurun üzerine boşaltıp karıştırın.
  7. Sonra derince bir kapta mercimek, bulgur, taze soğan ve maydonozları iyice yoğurun.
  8. Elinizle köfte şekli verip marul ve limonla servis edin.


ÖNERİYORUUUM !

1408 Room
John Cusack, filmde doğaüstü olaylar üzerine kitaplar yazan başarılı bir yazarı canlandırıyor. Yine doğaüstü olaylara odaklanan son kitabı için araştırma yaparken Dolphin Oteli’nin 1408 numaralı odasında bir takım gizemli olayların olduğunu keşfediyor.
Geçmişte kitapları için yaptığı çalışmalardan elde ettiği bilgilerden, 1408′in önemli bir mit olduğunu anlıyor. Otel yöneticisiyle görüşüp bu odada kalmaya karar veriyor ve herşey ürkütücü bir boyuta varıyor.

Başarıyla yansıtılmış bir gerilimi ve John Cusack'ın tek başına filmi götürdüğü iyi bir performansı var.
The Sopranos
Kalitesini tartışmaya gerek yok. Amerika'da yedi sezon bıkıp usanmadan izlenen, ödülleri peşpeşe toplayan bir dizi. (Yapılan istatistiklere göre gelmiş geçmiş seyredilen en iyi filmin "Baba" olduğu düşünülürse "The Sopranos"un bu kadar çok tutulmasının sebepleri aşikar )

Biz ilk iki sezonu izledik.3. ve 4. sezonu aldık.Sabırsızlıkla izlemek istiyorum.
Araf-Elif Şafak
Kim gerçek yabancı - bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayatı sürüp, ait olacak başka bir yeri de olmayan mı? İsimlerin yabancı memleketlere ayak uydurma sürecinde muhakkak bir şeyler eksilir - bazen bir nokta, bazen bir harf ya da vurgu. Yabancının isminin başına gelenler pişmiş tavuğun olmasa da pişmiş ıspanağın başına gelenlere benzer - ana malzemeye yeni bir tat eklenmesine eklenmiştir de kalıpta gözle görülür bir çekme olmuştur bu arada. Yabancı işte ilk bu fireyi vermeyi öğrenir. Yabancı bir ülkede yaşamanın birinci icabı, insanın en aşina olduğu şeye, ismine yabancılaşmasıdır.

18 Eylül 2008 Perşembe

Sosisli Gözleme


Sevinç...
Haşmet Babaoğlu'nun köşe yazısını okudum ve çok hoşuma gitti. Diyor ki; "ben hayatım boyunca "sevelim, sevilelim edebiyatı" yapmaktan kaçındım.Onun yerine "sevinç" duygusundan, "Tanrı'nın o güzelim kıvılcımı"ndan yana taraf tuttum.Elimde fenerle sevinç aramaya çıktım."
Gerçektende hayatımızda "sevinç" olmasa sevginin, sevmenin anlamı olur muydu? Hayata tutkuyla bağlanmamızı sağlayan, bu yüreğimizden ağzımıza kadar yükselip taşan heyecan duygusu olmasa zevk alacak nemiz kalırdı?

Sokağa çıkın, etrafınıza bir bakın. Sevince dair bir şeyler görebilecek misiniz gözlerde, tavırlarda ? Yok denecek kadar az değil mi? Genelde herkesin yüzünde "hayaaat beni neden yoruyosuuun?" ifadesi var.

Herkesin içindeki derdini bilemezsin tabi. Ama mutsuz, neşesiz insanlar topluluğu dolaşıyor sokaklarda.İçlerinde fitili ateşlenmiş her an patlayacak bir bomba var sanki. Sevinçtense eser yok.
Sevgi yok mu etrafta elbette var. Ama sevgilerde bir tutku yok. Bir mecburiyete dönüşüyor her şey.

Eskiden mektup gönderirlerdi, kart gönderirlerdi insanlar birbirine. Bir çaba, emek vardı. Duygular klavye tuşlarında takılıp kalmazdı.Ruhundan eline, elinden kaleme, kalemden kağıda geçerdi. Sonra da yazılan kişiye ulaşır.Defalarca okunup saklanırdı. Şimdi kolayı var oku, sonra delete tuşuna bas. İşte bu kadar. Sevgilisinin yüzünü görebilmek için yüz kere penceresinin önünden geçen sevgililere ne oldu? Ne olacak? Facebooktaki sayfasına girip resmine baktı mı, özlemi geçiveriyor.Üstelik bir de hediye gül resmi gönder oldu bitti.

Eski değerlerimizi kaybetmeden yeniyi karşılayabilseydik eğer, o zaman neşe,sevinç daha mı bol olurdu yüzlerde?

Sevinçle,heyecanla sevilebilir miydi?



Tarifim:
Malzemeler:

  • 1 adet yufka
  • 8-10 adet kokteyl sosis
  • 3-4 adet kornişon turşu
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 adet yumurta
  • tereyağı
Yapılışı:

  1. Önce iç malzemesini hazırlamek için sosisleri ince ince dilimleyip tavada kavurun.
  2. Üzerine bir yemek kaşığı salça koyup pişirmeye devam edin.
  3. Kornişon turşularıda ince dilimler halinde doğrayıp sosislerin içine katın, karıştırıp ocağın altını kapatın.
  4. Yufkayı büyükçe bir kare haline getirerek kenarlarını ortaya doğru katlayın.
  5. Ortasına iç malzemeyi yayıp üzerine çırptığınız 1 adet yumurtayıda yayarak dökün.(İsterseniz biraz beyaz peyniride ufalayıp ekleyebilirsiniz)
  6. Sonra kenarlarını zarf gibi kapatıp teflon tavanıza yağ sürmeden koyun.
  7. Arkalı önlü pişirip servis tabağına alın.Üzerine bıçakla biraz tereyağı sürüp dilimleyerek servis edin.

Not: İmeem'de kapanmış :( Müziksiz bile olsa paylaşıma devam.

ÖNERİYORUUUM !

Dan in Real Life (Şamar Oğlanı)
Sonu belli olan klasik bir aile filmi gibi gözükebilir.Steve Carell ile komedi içiçe geçmiş olduğu için seyretmeden önce beklenti bu olabilir.Ama filmin çoğunluk yüzdesini komedi unsuru oluşturmuyor.Konusu itibariyle ilginç bir tesadüfle başlayan ve gelişen film bir kaç sahnesiyle sizi içten güldürmeyi başarıyor. Onun dışında aşkın bir beceri mi yoksa bir duygu mu olduğunu öğrenip eğlenerek vakit geçiriyorsunuz.



JUNO
Ellen Page gibi genç ve yetenekli bir oyuncu ile başarısını bir kat daha arttırmış bir yapım.Filmin senaristi Diablo Cody ilk senaryo denemesiyle akademi ve bafta ödüllerinde "en iyi özgün senaryo" ödülünü aldı.Eskiden striptizci olduğunu okumuştum.Lise yıllarında yakın bir arkadaşının hayatından esinlendiğini söylemiş senaryoyla ilgili.Filmin en önemli artılarından biri de tabii ki müzikleri, sahnelerin yarattığı duygularla çok iyi örtüşüyorlardı.
İzlemekten keyif aldığım bir film oldu :))

9 Eylül 2008 Salı

Lazanya

Herkese selamlar :))
Yoğun, yoğun, yoğun günlerimden dolayı mola vermek durumundaydım.Geçen ay bir sürü, bir sürü misafirim vardı. Hem işyerinde hem de evde beni bekleyen bir dolu işlerim vardı.Bazen hayattaki önceliklerin değişebiliyor ne yazık ki :( O yüzden bir ara vermek zorundaydım. Beni özlemiş olanlara gönül dolusu sevgiler :) Özellikle Pandora'ya.


Efendiiiimm, bu blog dünyası acayip bir dünya. Neden mi?
Beni öyle bir sarıp sarmalamış, içime öyle bir sorumluluk duygusu aşılamış ki, bir süredir yazamadığım için içimde bir suçluluk duygusuyla yaşar oldum.Aman ara çok açıldı, aman bir film öneremedim, aman yeni tarif deneyemedim diye kendi kendimi yedim. Vicdanım sızım sızım sızladı.
O zaman anladım ki, ben gerçekten beni rahatlatan, bana yeni dostlar kazandıran iyi bir yoldayım ki buna bu kadar üzülüp, kafama takıyorum.İnanın eksikliğini çok hissettim blogumun. 2007 Kasım ayında kanıma giren blog dünyası beni yörüngesinde tutmaya devam edecek gibi gözüküyor.Baksanıza, resmen günah çıkardım deminden beri :)
Bu ay yurtdışından gelen misafirlerim vardı.Onun öncesinde eve bir temizlik operasyonu düzenledim. Ama ne temizlik !! Nerdeyse tırlatıyordum. Hem çalışıp hem eve gelip ev işleriyle uğraşmak tam deli işiydi yani. Hiç bu kadar hiperaktif olmamıştım. Evime uzun süredir içime sinecek bir yardımcı hanım bulamadığım için bütün evin işi bana kaldı. Yine temizlik öncesi “bana özel” listeler hazırladım.Tam kaçık işi:) Şu yapılacak, bu yapılacak, şurası silinecek, burası düzenlenecek diye bir liste oluşturdum.Okusanız gülersiniz :) Ne yapayım, bu şekilde atlamadan, daha motive bir şekilde yapabiliyorum. Ama neyseki biraz geçte olsa bir hanım bulduuuuum. Leylaaaa.

Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Çalışan bayanlar için ev işleri büyük bir problem olabiliyor.Çünkü, gerçekten her şeye yetişmesi oldukça zor. Böylelikle daha fazla zaman kazanmış olacağım ve daha çok tarif deneyebileceğim HAHAAYYY:D

Evet ben yine aranızdayım. Yeni tariflerim ve yeni paylaşımlarımla :)
Çok beklettim biliyorum.Bunun için üzgünüm.

İşte tarifim:

Malzemeler:

  • 600 gr.kıyma
  • 1 kutu Barilla lazanya
  • 1 adet kuru soğan
  • 2 adet sivri biber
  • 2 adet domates
  • 2 diş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1/3 demet maydanoz
  • 250 gr. kaşar peyniri rendesi
  • tuz
  • karabiber
Ayrıca beşamel sos için:

  • 50 gr.margarin
  • 3 su bardağı süt
  • 2 yemek kaşığı un
  • tuz
Yapılışı:
  1. Derince teflon bir tavada önce kıymayı kavurun.
  2. Sonra içine ince ince kıydığınız kuru soğanı,sarımsakları ve biberleri katın.
  3. Küp küp doğradığınız domatesleri ilave edip sotelemeye devam edin.Salçayı ve baharatlarıda katıp biraz karıştırın.
  4. En son ince kıydığınız maydonozu katıp ocağın altını kapatın.
  5. Beşamel sos için, ayrı bir tavada margarini eritin.Unu ilave edip topak topak olmadan ve karartmadan kavurun.Sütü yavaş yavaş ilave edip krema haline gelinceye kadar karıştırın.Tuzunu katıp 5 dakika kadar daha pişirin.
  6. Derin fırın kabınızın dibine biraz beşamel sos sıvayın.Üzerine bir kat lazanya hamuru döşeyin.
  7. Onun üstüne biraz daha beşamel sosu, sonra sırasıyla kıymalı harç, kaşar peyniri rendesi ve lazanya hamuru olmak kaydıyla dört kat dizin.En üst kata lazanya hamurunun üstüne beşamel sos ile kaşar peyniri rendesi yayın. 180 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

Sonra hepsini mideye gönderin :))



ÖNERİYORUUUM !

Zohan
Bu adamın bir filmi de kötü olsun. Yok olmaz.Çünkü çok iyi bir oyuncu.Hem komedi, hem dram oynayabilen nadir oyunculardan.
Bu filmde de kırıp geçiriyor.İsrail'de ajan olmasına rağmen hayalindeki mesleğin kuaförlük olduğunu keşfetmesiyle başlayan kahkaha fırtınasına kapılıyorsunuz.
Filmde siyasi mesajlarda var. Bence izleyin.Adam Sandler'ın hiç bir filmi kaçmaz. Geçen gün "Spanglish" filmini veriyorlardı CNBC'de. Ne güzel bir filmmiş o.Bir kere daha anladım.
The Bucket List-Şimdi yada Asla
İki güçlü oyuncunun bir araya geldiği bu filmde hem hüzünleniyor hem eğleniyorsunuz. Yaşamın ne kadar değerli olduğu ve yapmak istediklerimizi bir an evvel yapmamız gerektiği mesajı içeren bu film gerçekten izlenmeye değer.
Filmde geçen bir sohbette eski Mısırlılardan bahsediliyor.Eski Mısırlılar, ölünce iki soru sorarlarmış insana.
1. Hayat neşeni buldun mu ?
2. Başkaları senin sayende hayat neşesi buldu mu?
Ne kadar anlamlı değil mi?