26 Ocak 2009 Pazartesi

Fesleğen ve Domates Soslu Makarna

Ofis manzaraları
Kriz, kriz, kriz…
Dönen çekler, işten çıkarılanlar, batan firmalar…
2009 ekonomik olarak geçirilen en kötü kriz yılı oldu. Daha öncekiler bu kadar uzun sürmemiş, bir şekilde firmalar toparlanabilmişti. Ama bu sefer durum farklı. Özellikle tekstil sektöründe tam bir düşüş söz konusu. Bu kazanılan paralar nereye uçtu bilemiyorum. Bir anda herkesin cepleri boşalıverdi.

Tekstil sektörü bir dönem o kadar parlak bir çağ geçirmişti ki. Herkes çok karlı işler yapmış, çok paralar kazanmış, mantar gibi tekstil firmaları türemişti. Şimdi bu firmalar batarak sapır sapır dökülüyor. Piyasa sanki bu fazlalıkları silkeliyor. Yüzeyde, sadece doğru adımlar atabilenler, gerçekten iyi ve sağlam müşterileri olanlar tutunabilecek.

Özellikle tekstil sektörü çok karışık bir sektördür. Her tipten insana rastlanabilir.
Firma sahiplerinden, çalışanlara ve müşterilerine kadar Türkiye’nin bir yelpazesini görmek mümkündür. İşten anlayan, tuttuğunu koparan satın almacılar olduğu gibi, kendini patronla ortak sanıp, şirketin sahibi gibi etrafına yaptırımlar uygulamaya çalışan müşteriler vardır. Bu tipler etraflarındakileri kendi elemanı gibi görüp kukla gibi oynatmaya bayılırlar. Tabi bu tavırları benim gibilere rastlayınca söner o ayrı :PP

Tekstil sektöründe “etiket” imalatı yapanların, yani bizlerin işi çok zordur aslında.

“Etiket” kıyafete dikilecek son aksesuar olduğu için hep siparişlerde en sona bırakılır ve bu yüzden bütün siparişler hep acildir. Müşteri siparişi bugün verir, yarın malı tıra yükler. Nasıl oluyorsa ? Malları tıra yükler ama bütün ceremeyi ve stresi de yetiştirmeye çalışanlara yükler. Yetiştiremezsen de sana tuzlu bir reklamasyon faturası keser. Ve işin trajikomik tarafı; ürün(kıyafet) satışa çıkar. Gider biri alır. Kaşındırıyor diye yakasından senin o kadar uğraş verdiğin etiketi keser atar :)
Tuhaf ve komik değil mi?

Neyse, ben bu olan biten hakkında diyorum ki;
bu ekonomik kriz bir an evvel yansın bitsin, kül olsun. Hatta dağa kaçsın :)
Bir daha da dönmesin. Biz de rahat bir nefes alıp önümüzü görelim.
Bu arada eklemeden geçemeyeceğim, sevgili başbakanımız hala halkımıza üç çocuk yaptırmada ısrarcı mıdır çok merak etmekteyim. Çünkü doğanların işi gücü yok, doğmamışlar, doğduklarına pişman olmasın sonra.


Tarifim :

Malzemeler:

  • 350 gr. kelebek makarna (Barilla Farfalle)
  • 2 adet domates
  • 50 gr. taze veya kuru fesleğen
  • 150 gr. rende parmesan peyniri (sert beyaz peynirde olabilir)
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Tuz, karabiber

Yapılışı:

  1. Makarnayı kaynamış suda haşlayın.
  2. Sıvıyağı tavada ısıtın.
  3. Kabuğunu soyup küp küp doğtadığınız domatesleri ekleyin. 10 dk.kadar pişirin.
  4. Tuz ve karabiberle çeşnilendirin.
  5. Fesleğen yapraklarını kabaca doğrayın veya kuru fesleğeni ilave edin.
  6. Makarnanın üzerine döküp parmesan peyniriyle süsleyin.




ÖNERİYORUUUM !

What happens in Vegas
Bu romantik komedide uyumlu bir çift olarak karşımıza çıkıyor Cameron Diaz ve Ashton Kutcher.
Tesadüfi olarak Vegas'ta karşılaşan bu ikili , sonrasında gayet eğlenceli sahnelerle karşımıza çıkıyor.
Ben filmi izlerken çok eğlendim.
Babylon A.D.
Hikayesi güzel, Vin Diesel sayesinde aksiyon sahneleri renkli ve hiç sıkılmadan izlediğim bir film oldu.
Sonu biraz vasat olsada gelecekte neler olabilire göndermeler yapan ve bu anlamda etkileyici sahneleri olan başarılı bir Vin Diesel filmiydi.

15 Ocak 2009 Perşembe

Fırında Peynirli Brokoli

Nil …
İsmi kısacık.
İçi ve duyguları soyadı gibi dolu dolu.
Şarkıları ve müziği şahsına münhasır.
Eşsiz, farklı.
Bir insanı yazdığı ve bestelediği şarkılarından sevebilir misin?
Evet.
Peki yazdığı köşe yazılarından sevebilir misin ?
Hem de nasıl.
Öyle samimi yazılar yazıyor ki haftada bir köşesinde.
Sürekli takipteyim.
Kelimelerini ve hislerini kendi deyimiyle insanın “derialtına” öyle bir gönderiyor ki.
Bütün yazılarını okuma isteği uyanıyor bende.
Zaten kitap haline getireceklermiş bu yazıları.
Sanırım bu sanatçı olma durumları sadece beste yapmak, şarkı söylemekle olmuyor.
Bir de insanca düşünüp, insanca yaşamak, her şeye duyarlı olmakla da alakalı.
Yazılarında kendinden çok şey bulabiliyorsun.
Anlamlı cümlelerle özetleyiveriyor içinden geçeni.
Okudukça bu dünyada benim gibi düşünen insanlar var diyorum.
Rahatlıyorum.
Bu yazdığın yazıya içtenliğini aktarabilmek; okuduğun kitabı ya da bir haberi, dinlediğin müziği, gezdiğin yerleri, ettiğin sohbeti iyice içine çekebilmekle ilgili.
Duyumsamak ve özümlemekle.
Bu kız bunu yapabiliyor işte.
Heyecanını, tepkilerini, içinde akan nehirleri, yaşadıklarını, hayallerini, vermek istediği mesajları hem besteleriyle, hem kalemiyle “modern zamanlarda” bizimle paylaşıyor.
Bir çok şarkısında kadınlara, bizlere sahip çıkıyor.
Yine yazılarında ; “Ben koparmak değil dikmek taraftarıyım. Her şeyi her şeye ve herhangi bir yerinden.” diyecek kadar barışçı.
Sitesi de kendi gibi marjinal.
Yeni albümünü hazırlıyormuş.
Sabırsızlıkla bekliyorum.
Ve hayatla ilgili şu paragrafında ona yürekten katılıyorum.
“Hayatla ilgili emin olduğum bir şey varsa, o da hiçbir şeyin olduğu gibi kalmadığı. Bu da onu heyecanlı kılan şey. İnsan da komik varlık. Herşeyi sabitlemek ister. Ya da yok etmek. Hiçbir şey yok olmuyor desem, fazla mı ileri giderim. Görmediğim yerlere giderim evet, ama his diye bir şey var. Tuzlu hisler var insanın içinde. Hayatına lezzet katan baharatlar var.Farketmeden salınmaya başladığın şarkılar gibi, çoğu şey kendiliğinden. Dur işareti, geç işareti, yok bekleler falan var mı sanıyorsunuz? Kendi üzerinize fazla çullanıyorsunuz bence. Bana ne kadar benziyorsunuz.”
İnsanın içi, insanlığa ısınırmış ya.
Ben de Nil’e ısındım ve paylaştım. Buyurun :)


Tarifim:
Malzemeler:

  • 500 gr. brokoli
  • 1 adet patates
  • 1 adet kuru soğan
  • 1 çay bardağı süt
  • 4 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1 su bardağı rendelenmiş dil peyniri
  • tuz,kırmızıbiber

Yapılışı:

  1. Fırını 175 dereceye ayarlayın.
  2. Brokoli ve patatesleri fazla yumuşatmadan biraz haşlayın ve fırın kabınıza alın.
  3. Üzerine halka halka doğradığınız soğanı dizin.
  4. Bir kapta süt,sarımsak,tuz ve kırmızı biberi karıştırıp üzerlerine dökün.
  5. En son dil peynirini üzerine yayın.
  6. 20 dakika fırında pişirin.




ÖNERİYORUUUM !

Passengers
Yolcular
Bir uçak kazası sonrası ilgi çeken sahneler ve gizemle dolu bir film.
Sürükleyici olması ve bana Lost'u hatırlatmasının yanında umarım Lost'un sonunu bu şekilde bağlamazlar diye düşünüyorum.
Anne Hathaway'i son günlerde başarılı iki filmde seyrettim ve çok beğendim.
Şeytan Marka Giyer'de ki performansıda hala hafızamda.

İSTANBULLULAR
Buket Uzuner
Yaz 2005.
İstanbul Atatürk Havalimanı.
Modernitenin ve şehrin sınırında genetik bilimciden gurbetçi işçiye, taksi şoföründen ünlü bir heykeltıraşa, tuvalet temizlikçisinden mimarlar odası eski başkanına kadar İstanbullu 15 kişinin yolları kesiştiğinde yüzyılımızın göçlerle genişlemiş İstanbul'undan dolayısıyla Türkiye'sinden bir kesit ortaya çıkıyor.
Kitabı keyifle okuduğumu söyleyebilirim.
Cep kitabı olarakta basılmış. Hem çantaya, hem keseye uygun olarak düşünülmüş.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Damla Çikolatalı Kurabiye

Dün akşam iş çıkışı yürürken tuhaf duygulara kapıldım.
Düşündüm….
2009’a girdik. Bir sene sonra 2010, sonra 11….
Durduramadığımız bir mekanizmanın içindeyiz sanki.
Bu dünyada nefes alacak zamanınımız yıllara, aylara, günlere, saniyelere bölünmüş.
Yani, bir bitiş var hepimiz için.
Kadranın durduğu bir çizgi.
Sonra derin bir nefes aldım. Yağmur ince ince yağarak suratıma çarpıyordu. Kokusunu alabiliyordum damlaların. Keskin bir soğuk vardı. Etrafıma bakındım.
Arılar gibi sağa sola koşturan insanlara baktım. O çizgiye doğru koşturuyorduk hepimiz.
Koşuyorduk ve koşarken ;
Ya kırgındık birilerine, ya mahçup.
Sahip olduklarımız da vardı, olmadıklarımız da.
Hayalleri taptaze olanlar, hayalleri solanlarla aynı metroya biniyordu.
Bu kadar insanın düşe kalka, belki de ite kaka yürümesini sağlayan bir tek şey olabilirdi.
Umut.
Kötüyse bile daha iyi olacağa olan beklenti.
Yaşama sevincimizin yegane anahtarı.
Birde şans faktörü var, umutla bağlantılı yanları var onunda.
Bazı insanlar kendilerini ara sıra diğer insanlarla kıyaslarlar. Kıyasladıkları kişinin kendilerinden daha iyi ve daha şanslı olduğunu düşünürler. Maddi ve manevi olarak.
Halbuki tek bir yönden bakmamak gerek.
Neye göre şans ? Neye göre şanssızlık ?
Bu her şarta ve olaya göre değişkenlik gösterir.
İyilik ve kötülükte böyledir.
Bir gün yolda yürürken bir dilenci görürsün.Ona acıyıp para verirsin.Bir iyilik yaptığını düşünürsün. Ama o dilenci gider verdiğin parayla bir içki alır, sarhoş olur, ve masum bir çocuğu taciz eder. Yaptığın iyilik bir anda kötülüğe dönüşür.
İşte hayatın domino taşları böyle ilerler.
Dün akşam yürürken , bu tik tak sesleri arasında, yağmur yüzüme vura vura, küslüğün, kalp kırmanın, üzmenin, hırslanmanın, şiddetin ne kadar saçma olduğunu düşündüm.
Bir bardak suyun bir servet değerinde olduğu hikayeyi hatırladım.
Yağmuru kokladım.
Ve tekrar derin bir nefes aldım.





Malzemeler:

  • 125 gr.tereyağı (eritilmiş)
  • 1 su bardağı esmer şeker
  • 3 yemek kaşığı toz şeker
  • 1 adet yumurta
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • Yarım tatlı kaşığı tuz
  • 1¾ su bardağı un
  • 1 su bardağı damla çikolata

    Yapılışı:
  1. Fırınınızı 150 dereceye ayarlayın.
  2. Yağı ve şekerleri mikserle iyice çırpın.
  3. Yumurta ve vanilyayıda ilave edip çırpmaya devam edin.
  4. Ayrı bir kapta unu, kabartma tozunu ve tuzu karıştırın.
  5. Diğer karışıma katıp karıştırmaya devam edin.
  6. En son damla çikolataları katıp kaşık yardımıyla karıştırın.
  7. Elinizle yuvarlak şekil verip yağlı kağıt serdiğiniz tepsinize dizin.
  8. Bir kaşıkla üzerlerine bastırın.
  9. 20-25 dakika kadar pişirin.




ÖNERİYORUUUM !


Mamma mia !
Mamma Mia çok sıcak bir film.
1970'lerin ünlü grubu Abba'nın şarkıları ile oluşturulan müzikal hem duygusallık hem de komedi içerdiği için bir çok sinemasevere sesleniyor. Evliliğin eşiğinde güzel bir kızın babasını hiç tanımamış olması ve düğünde babasının yanında olmasını istemesi üzerine annesinin geçmişindeki üç farklı erkeği aynı anda düğüne çağırması ile başlıyor film. Üçüde birbirinden yakışıklı olan ve düğün arifesinde gerçek babasını keşfetme çabası ile hem duygusal anlar, hem de yüzünüzde ufak gülümsemeler buluyorsunuz. Dahası bir müzikal olması ve sizi eskilere götüren şarkılar ile film daha bir zevk vermeye başlıyor. Bunun yanında benim çok sevdiğim bir oyuncu olan Meryl Streep yine oyunculuğunu konuşturuyor.
Get Smart
Akıllı Ol
Harika bir komediydi.
Kesinlikle seyretmelisiniz.
Steve Carrel'ın her zamanki o ciddi yüz ifadesiyle yaptığı komiklikleri insanı gülmekten kırıp geçiriyor.
Keyifle vakit geçirmek için ideal bir film.