28 Ocak 2008 Pazartesi

Terbiyeli Dana Haşlama

Geçen gün bir yazı okudum.
Hepimizde ya da çoğumuzda olan bir hastalıktan bahsediyordu;”takıntılar”dan, yani “obsesif” olmaktan.
Düşündüm, acaba bende de çok takıntı var mı diye. Ben de, bu hastalığın yüksek boyutlarda olmadığını fark ettim ama yine de birkaç detay var beni etkileyen.
Benim aklıma ilk gelen takıntım, eğer aklıma bir soru takılmışsa, mesela bir film izlemişsem ve filmde daha önceden başka bir filmde seyrettiğim çok ünlü olmayan bir oyuncu varsa, onu daha önce nerede izlemiştim? sorusu kafama takılır ve hemen araştırırım.
Evimde misafir ağırlayacaksam, onlar gelmeden en az 1 saat önce bütün hazırlığım bitmiş olmalı. Son dakika panik atağı yaşamamalıyım. Bu beni çok gerer,elim ayağıma karışır ve huzursuz olurum.
Bir kitaba başlamışsam onu bitirmeden diğerine geçemem. Aklım ötekinde kalır, bu sefer kendimi yeni kitaba veremem.
Genellikle paraları cüzdanıma koyarken Atatürk resimleri üstüste gelecek şekilde yerleştiririm.
Terlikler ters dönmüşse muhakkak düzeltirim.
Yatak odamda bir böceğe rastladıysam, onu imha etmeden uyuyamam.
Gece zifiri karanlıktada uyuyamam.Hafif perdenin kenarından bir ışık huzmesi girmeli o zaman uyku moduna girebilirim.
Ayrıca saat tıklaması ve bilumum sesler de beni uyutmaz hatta gıcık eder.Odasında akvaryumu olan (akvaryumun motoru ne kadar sessiz ve kaliteli olsa da ses yapar), kuş kafesi olan ve mışıl mışıl uyumaya devam edebilenlere şaşırırım.(Misal erkek kardeşim Alper- ne kadar hayvan sevgisi olan biri olduğunu anlamışsınızdır-)
Bu takıntı mı bilmiyorum ama çoğu kimsede olduğu gibi bende de” insanın kendi düzenini daim ettirmek istemesi, her şeyi yerli yerinde görme isteği” var.
Lost dizisini izlemeden yapamam.Geçen günkü yazımda da bahsetmiştim.3 sezonu en az iki kere seyretmişimdir.
Son zamanlarda bloguma aman çok gecikmeden bir şeyler yazıp paylaşayım takıntısı hakim :p
Aklıma gelenler bunlar, daha da vardır belki ama demekki onlar çok etkili değil, hatırlayamadığıma göre.Benim takıntılarımda az değilmiş gerçi ama yine de hani atıyorum, içinden 7’ye kadar saymadan bir işe başlayamayanlardan,merdiven altı gördüğünde dua edenlerden, kara kedi görünce saçını çekenlerden, 13 rakamının uğursuzluğuna inananlardan…..vs. değilim.
Aaaaa bir takıntım daha var, yemek yapmak:) O takıntı değil ama keyif aldığım bir şey:) Hele birde yaptığım yemekler takdir görürse, bu anlamda pohpohlanırsam değmeyin keyfime.
Bu yemeği geçen hafta yaptım. Hem çok sağlıklı, hemde protein deposu.Bence diyet yapanların listelerine almaları gereken bir yemek.

Malzemeler:

  • 500 gr.dana eti (haşlamalık-hazır dilimlenmiş olanını aldım ben)
  • 1 orta boy soğan
  • 2 adet patates
  • 2 adet havuç

Terbiyesi için:

  • 1 adet limon
  • 2 yumurta sarısı
  • 1 yemek kaşığı un

Yapılışı:
Dana etlerini yıkadıktan sonra orta boy bir tencereye koyun.Etlerin üzerine 3-4 parmak geçecek kadar soğuk su koyun.1 orta boy soğanıda dörde bölüp tencerenin içine atın. Etleri haşlanmaya bırakın. Haşlanırken tencerenin üstüne çıkan köpükleri temizleyin.Sonra aşağı yukarı 2 parmak kalınlığında dilimlediğiniz havuçları katıp haşlamaya devam edin.Etleri arada bir kontrol edin.Pişmesine yakın yumuşamaya dönerken kalın küpler halinde doğradığınız patatesleri ilave edin.Biraz da tuz katın.Bu arada bir kaseye 1 limonu sıkın.Üzerine 2 yumurtanın sarısı, 1 silme yemek kaşığı un ilave ederek ve iyice çırparak terbiyesini hazırlayın. Patateslerde pişince yemeğin altını kapatıp terbiyesini ilave etmeye başlayın.Yalnız terbiyeyi dikkatli ilave etmek gerekiyor biliyorsunuz.Terbiyeyi yaptığınız kaseye yavaş yavaş birer kaşık yemeğin suyundan koyarak ve karıştırarak kasedeki terbiyenin sıcaklığını yemeğin suyunun sıcaklığına yaklaştırıyoruzki yumurtalar pişmesin.Yaklaşınca tencerenin üstünden yüksek bir mesafeden azar azar ve yemeği karıştırarak terbiyeyi yemeğe yediriyoruz.İşte bu kadar.
Sık sık yapmaya karar verdim bu yemeği.Çok hoşumuza gitti çünkü.İnsanın içini ferahlatan,hafif bir yemek.

Deneyin diyorum.

Görüşmek üzere …

ÖNERİYORUUUM !

88 Minutes-88 Dakika
En sevdiğin aktörleri say deseler Al Pacino benim için birinci sıradadır. Kendine has tarzı, rolüyle bütünleşip onunla bir oyuncak gibi oynaması, o derece rahat ve süper bir oyunculuk yeteneği sergilemesi beni çok etkilemiştir. Yani kısaca bu adam bu dünyaya oyuncu olarak gelmiş dedirten bir şahsiyettir kendileri.
Bu filmde bir adli tıp psikoloğunu canlandırıyor Al Pacino. Yıllar önce yaptığı bir hatanın bedelini ödetmek isteyen birinden "88 dakika sonra öleceksin" telefonu alır ve bir kovalamacanın içine girer. Kurgusu güzel, sürükleyici, merak uyandırıcı, izlenilesi bir film.

23 Ocak 2008 Çarşamba

Mantarlı Kıymalı Börek

Yaşasııııııııın !!!!!!!
En çok sevdiğim dizi yakında başlıyor.
Lostum, canım dizim :)

Bu kadar zaman oldu hiç bununla ilgili bir şey yazmadığımı fark ettim. Yazmadan olmaz, ayıp olur :) Geçen sene bu zamanlarda tanıştık kendileriyle.Arkadaşlarımız dvdlerini almışlar,bize de tavsiye ettiler.İyiki de etmişler. Bizim hayatımızda bir dönem başlamış oldu.
Öyle sevdik ki diziyi peşpeşe bölümleri seyrederken zaman nasıl geçiyor anlamadık.Dizi dediğin öyle olmalı zaten. Konusuyla seni içine almalı, karakterleri içine sinmeli ve bir cazibesi olmalı. Diğer dizilerden çok farklı bana göre. Bu kadar çok sevmemin nedenleri var tabiki. Sayayım;
1. Hikayesinin ilginçliği, gerçekdışılığı ve sıradan olmaması.
2. Dizinin özünü gizem unsurunun oluşturması.Bir bulmaca, bir puzzle gibi olması ve her bölümünde kafada yeni bir soru işareti bırakması.(4.sezonunun başlayacak olmasına rağmen hala cevaplanmamış öyle çok soru varki)
3. Bölüm bittikten sonra seni düşünmeye itmesi ve teoriler üretmeni sağlaması.
4. “Çift zamanlı ilerlemesi” Karakterlerin geçmişinin, geleceğinin ve bugününün iç içe geçmiş olarak seyirciye sunulması ve bu anlamda onları her bölümde daha iyi tanıyabilme özelliği.

5. Bu yapboz içinde hem aşkın, hem entrikanın, hem ihanetin, hem kıskançlığın… yani bir çok duygunun barınması.
6. Gerilim unsuru ( heyecanı yüksek seviyede tutması).
7. İzledikten sonra sinemasal bir tat bırakması.
8. Oyunculuk kalitesi. Rollerin sahici oynanması.(Benim aklımda kalan ve beni etkileyen en iyi sahne 1. sezonda Charlie’nin ağaca asıldıktan sonra Jack’in onu kurtarıp hayata döndürme sahnesidir.)
9. Dizinin eşsiz bir manzarasının olması.Deniz,orman ve süper bir sahil :)

10. Bittiği zaman büyük bir boşluk bırakacak kadar kaliteli bir dizi olması.

Bu da Recep Hilmi tarafından sobelendiğim konu; "sevdiğiniz bir şeyin resmini çekmek"

Bu benim çok sevdiğim bir dostumun hediyesiydi. O kadar minik bir kaktüstiki, şimdi büyüdü,yavruladı.Ve 3 senedir sapasağlam. Çok dayanıklı çıktı, aman nazar değmesin. Fondada sevdiğim başka şeyler gözüküyor,onlar ayrı :)) Ben de Klasik Tatlar'ı sobeliyorum:)))
Şimdi de tarifim ;

Malzemeler:

  • 3 adet yufka
İçi için:

  • 200 gr.kıyma
  • 400 gr.mantar (küp küp veya bıçaksırtı kalınlığında dilimlenmiş, ayrıca dilimledikten sonra yarım limon suyu sıkıp harmanlayınki kararmasın)
  • 1 orta boy soğan (küp küp doğranmış)
  • 1 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1/2 yemek kaşığı domates salçası
  • Yarım demet maydonoz
  • Karabiber,tuz

Harcı için:

  • 2 yumurta
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1/2 su bardağı sıvıyağ
  • tuz
Üzeri için:

  • 1 yumurta sarısı
  • Susam ve çörek otu
Yapılışı:

İçini hazırlamak için; genişçe bir tavada sıvıyağda soğanı kavurun.Sonra kıymayı katıp kavurmaya devam edin. Mantarları ilave edip mantarlar suyunu çekene kadar pişirmeye devam edin. En son salça,tuz ve karabiberini katıp ocağın altını kapattıktan sonra kıyılmış maydonozu katıp karıştırın.

Harcını ise, bir kaseye yumurtaları, yoğurdu ve sıvıyağı ve tuzu koyup karıştırarak hazırlayın.

1 adet yufkayı yayın, ortasına biraz harç sürüp kenarlarını yanlardan içe doğru az katlayarak kare bir şekil elde edin.Bu kare şekli dörde kesip dört kare daha elde edin. Bu karelere harcı sürüp üzerine kıymalı mantarlı içten koyarak dört kenarından bohça şeklinde katlayıp, katlanmış kısım alta gelecek şekilde yağlanmış tepsiye yerleştirin.Diğer yufkalarada aynı işlemleri uygulayın.

En son üzerlerine yumurta sarısı sürüp, arzuya göre susam ve çörekotu serpin.170 derecede fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

Enfes bir börek oldu, kesinlikle deneyin.

ÖNERİYORUUUM !

Last Holiday-Hayatımın Tatili
Bu filmi seyretmiş miydiniz?Ben seyrettiğimde çok eğlenmiştim.Queen Latifah (çok tatlı bulurum kendisini) bu filmde ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğreniyor.Ve ömrünün son günlerini iyi geçirmek için tatile çıkmaya karar veriyor. Ve daha önceden yapamadığı şeyleri yapmaya başlıyor.Ta ki kendisine konulan teşhisin yanlış olduğunu öğrenene kadar :)) Seyredin ve gülün:))))))))

19 Ocak 2008 Cumartesi

Kuru Patlıcan Dolma

BİR HABER...

Görüntü paylaşım sitesi “www.youtube.com”a erişim engellendi.

Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi, youtube.com sitesine erişimin engellenmesine karar verdi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral, Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurmuş ve Atatürk’e hakaret edilen siteye erişimin engellenmesini istemişti. Böylece Türkiye'de ilk kez
"İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"a muhalefet edildiği gerekçesiyle bir siteye erişim engellenmiş oldu. Sitede “T.C.
Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi 17/01/2008 Tarih ve 2008/55 nolu kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir” uyarısı yer alıyor.”
Bence çok iyi bir karar vermişler. Özgürlük, demokraside bir yere kadar.
Ulusuna, özgürlüğünü ve ülkesini hediye eden Ata’mıza hakaret eden bir siteye verilmiş en güzel cezadır.Ve üstelik bu hepimize yapılmış bir hakarettir.Milli duygularımıza,benliğimize, damarlarımızda akan kana yapılmış bir hakarettir. Tebrik ediyorum. Bir tek bizim ülkemizde
erişim olmaması, diğer ülkelerin bu yayına ulaşabilecek olmaları bir şeyi değiştirmez bu tepki çok doğru bir tepkidir. Atatürk düşmanları genelde bünyemizde yaşadığı için bu yayını seyredip tatmin olamayacak olmaları bile güzeldir ve “you tube” bu anlamda sırtımızdan para kazanamayacaktır. Belki bu karar bir şeylerin önünü açar ve doğru yayın yapmayan ve insanları zehirleyen bütün siteler kapatılır. Çok mu zor anlamıyorum. Barış içinde, din,dil,ırk gözetmeden yaşayabilmek. İnsanları rengine, soyuna bakıp değerlendirmek ve yargılamak çok mu kolay ?
Bu dünyaya Atatürk gibi daha kaç lider gelebilir ? Gelebilse bu dünya, dünya değil, güneş olur !!

Malzemeler:
  • 20 adet kuru patlıcan
  • 250 gr.kıyma
  • 1 çay bardağı pirinç
  • 1 adet kuru soğan (yemeklik, küp küp doğranmış)
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • tuz,karabiber
Yapılışı:

Kuru patlıcanları yumuşayıncaya kadar sıcak suda haşlayın. Sonra süzün.Derince bir kapta kıyma,soğan,pirinç,salça,sıvıyağ ve baharatları yoğurarak dolmanın içini hazırlayın.Sonra bu harcı dolmaların içine doldurun ama bir parmak kadar boşluk bırakın.İki dolmayı ağız kısımları birbirinin içine geçecek şekilde tencerenizin içine yerleştirin.Üzerine eğer varsa bir kaç tane acı turşu biberi koyun.Üzerine az sıvıyağ gezdirin.Üstünü geçti geçmedi soğuk su koyun.Kısık ateşte 40 dakika kadar pişirin.

AFİYET OLSUN :))


ÖNERİYORUUUM !

Mr.Brooks

Bir adam düşünün.Hem ailesine düşkün, fabrikası olan ve çok kazanan başarılı bir işadamı, hem de son teknolojiyi kullanarak işini geride hiç iz bırakmadan bitiren zeki bir seri katil. Bir bağımlı. Evet, öldürmeye bağımlı.Bu onun varoluş sebebi,nefesi gibi. Bundan kurtulmak istese de içinde yaşattığı ikinci kişiliği buna engel oluyor. Kevin Costner'ı böyle bir hikayede izlemek değişik geldi. Açıkçası film izlenilebilecek bir film ve izlemeyenler için tavsiye olunur.

13 Ocak 2008 Pazar

Fırında Patatesli Tavuk

Geçen gün Kelimelerin Soyağacı'nda Recep Hilmi "mimlemek" ne demek onun açıklamasını yapmıştı. Bilindiği gibi sanal alemde mimlemek, takip ettiğiniz blog arkadaşlarınızı daha iyi tanımak için onlara sorulan soruların cevaplarını yazmasını isteyerek sobelemek anlamına geliyor.Ben yeni bir blogcu olduğum için ve yeni yeni tanındığım için henüz mimlenmedim.Ama bu mimlemeyeceğim anlamına gelmez.Sobelenildiği gibi sobelemekte var.Bende 5 soru hazırladım.Bunların cevaplarını önce kendim cevaplayacağım.Sonra da sobe yapacağım :))
1-Bundan 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?Hedefiniz nedir?
Bundan 10 yıl sonra öncelikle sağlığımın hala yerinde olmasını diliyorum ve ailemi genişletmiş olmayı istiyorum.Çocukta yaparım,kariyerde gibi bir hırsım yok.Ama 10 yıl sonra hayatın bana her yönden cömert olduğunu görmek güzel olurdu :))
2-Hiç işinizden vazgeçip her şeyi bırakmayı düşündüğünüz oldu mu?Hangi şartlar sizi vazgeçirir?
Aslında her sabah saatin alarmıyla uyanınca aklımdan geçmiyor değil:)))Ama çalışmayı seviyorum ya...
3-İdolünüz var mı? Kimi örnek alıyorsunuz?
Angelina Jolie.Bir insan bu kadar insanlığa duyarlı,yardımsever,anaç ve anti-ırkçı olabilir mi?
4-Hayat felsefenizi slogan şeklinde tek bir cümleyle özetleseniz....
Mutlu olmayı bekleme ya da umma,şu an mutlu ol !!
5-Hiç birisine borç taktığınız oldu mu ?
Borçtan nefret ederim.Ama borç demeyelim de çok yıllar önce gittiğim bir kuaföre saçımı yaptırmıştım.Çıkışta bir miktar param yetişmemişti.Bir dahaki sefere veririm demiştim.Ama gittiğimde kuaför dükkanını taşımıştı.Ne yapayım onun suçu !

Ben de Biyo, Recep Hilmi, Bembi ve Pucca'yı sobeliyorummm.:)))

Ve işte şimdi de tarifiiiiiimm;

Malzemeler:

  • 3 adet tavuk butu (parçalanmış)
  • 3 adet orta boy patates
  • 1 adet fırın poşeti
Sosu için:

  • 1 orta boy soğan (rondoda kıyılmış veya rendelenmiş)
  • 1/2 çay bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı acı biber salçası
  • 1 tatlı kaşığı kimyon
  • 1 tatlı kaşığı karabiber
  • 2-3 diş sarımsak (kıyılmış)
  • tuz

Yapılışı:

Sos için olan bütün malzemeleri karıştırıp tavuklarla harmanlayın.Üzerini kapatıp 4-5 saat buzdolabında bekletin.Patatesleri elma şeklinde dilimleyin.Bir fırın poşetine önce tavukları sosuyla beraber,sonra da patatesleri yerleştirin.Ağzını kapatıp poşetin üzerine kürdanla bir kaç delik açın.180 derecede önceden ısıtılmış fırında 1 saat kadar pişirin.Pişince poşetinden servis tepsinize çıkarıp servis edin.

Not: Kendi suyuyla piştiği için tavuklar ve patates çok lezzetli oluyor.Sosta çok güzel bir tat veriyor ikisine.

Görüşmek üzere :)))


ÖNERİYORUUUM!...

Hotel Rwanda-Hotel Ruanda
On yıl önce,Afrka'nın en önemli,dünya ile en bağlantılı ülkesi olan Rwanda'da ,hiç bir zaman unutulmayacak ,akıllara durgunluk veren bir vahşet yaşandı.Yüz günü aşkın bir süre içinde yaklaşık bir milyoon insan hunharca bir biçimde dünyanın gözü önünde katledildi.Bu katliam sırasında, sıradan bir otel müdürü ,ailesini korumak, insanlığı yaşatmak üzere,müthiş bir cesaret örneği gösterip, sayıları 1268'i bulan mülteciyi, müdürü olduğu otelinde saklamayı başardı ve onların hayatını kurtardı.Hotel Rwanda bu gözüpek insanın unutulmaz kahramanlık öyküsünü anlatıyor.Gerçek hayattan alınma bir hikaye olduğu için insanı daha da etkiliyor.

The Fountain-Kaynak
Yüzyıldan uzun zamana bu epik bilim-kurgu hikayesinde,yönetmen Darren Aronofsky eski bir soruyu keşfediyor:Ya sonsuza kadar yaşasaydınız?
Filmde Hugh Jackman üç paralel yaşamda en zorlu mücadeleyle karşı karşıya kalıyor.Bir adamın sevdiği kadının hayatını kurtarmak için verdiği mücadele ilginç bir şekilde anlatılmıştı.

7 Ocak 2008 Pazartesi

Kabak Tatlısı


Üşüyoruuuuummm:(((

Tam bir haftadır işyerinde üşüyorum.Neden mi? Klimalarımız bozuk ve tamirde de ondan. Ay her şey üst üste geldi.Geçen hafta evdeki kombi arıza yaptı, bir iki gün evde donduk.Sözleşmişler gibi işyerindeki de öyle.Soğuktan elim mouse'a yapıştı.Ayaklarım taş kesti.Hiç içmediğim kadar çay, kahve, bilumum sıcak içecek tükettim ama nafile tabi.Bunun akabinde hassas, naif ve zayıf olan bünyem gribal enfeksiyona yakalandı. Bu arada eşimin arabasının karbüratörü de benide bekleyin ben de bir bozulayım deyip o da bozulmaz mı? O da tamirde.Yani bu hafta bizim için tamirciler haftası. Sabahları arabada olmadığı için birde yollarda soğuğu yiyor muyum? Evet yiyorum.Perişanım yani. Üstelik en fazla 40-50 kişi alan ama 100 kişi binilen otobüslerden birine binmek zorunda kalıyorum.Yurdum insanıyla samimi yolculuklar yapıyorum. Felaketler üstüste anlayacağınız.Bu arada bunların üstüne kar yağışını ve buz gibi havayı saymıyorum bile. Ama saymış oldum galiba :)) Çok şikayet ettim biliyorum. Ama ne yapayım? Sabrım tükendi artık:(( Kabak tadı verdiler. Bu cümleden sonra tarifime geçmenin tam zamanıdır.

Malzemeler:

  • 2 kilo balkabağı
  • 2.5 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ceviz (dövülmüş)
Yapılışı:

Kabağı soyup temizledikten sonra 2-3 parmak genişliğinde dilimleyin. (Hazır soyulmuş ve dilimlenmiş olanlarınıda alabilirsiniz).Geniş ve yayvan tencereye kabakları kat kat ve aralarına şeker serperek dizin. Yarım gün veya geceden bekletin ki kabak su salsın.Sonra ateşte kabaklar yumuşayana kadar pişirin. Soğuyunca servis tabağına alın.Dövülmüş ceviz serperek (kaymak,hindistan cevizi de olabilir) servis yapın.(Ben cevizi daha çok seviyorum)

Not: Pişmesine yakın kapağını açık pişirin ki şerbeti koyulaşsın.

Afiyet olsun:))
Bu hafta felaket yoğunum. Şimdi bile nasıl fırsat buldumda yazdım bilemiyorum.

ÖNERİYORUUUM !

İhanet Noktası - Dan Brown
Dan Brown vazgeçemediğim bir yazardır. Bu kitabıda beni çok sürüklemişti.
Entrika ve aksiyon dolu bir kitap. Elimden bırakamamış bölümden bölüme atlamıştım. Uslubu ve özellikle gerilimi yansıtışı çok iyi. Okumayanlar okusun :))

3 Ocak 2008 Perşembe

İtalyan Salatası

2008 yılına girdiiiik.Öyle halay çekerek, çığlıklar atarak değil ama girdik :) Böyle günlerde pek kalabalığa girmeyi tercih etmediğimizden evimizde daha sakin bir yılbaşı akşamı geçirdik. Önce güzel bir akşam yemeği sonra abur cubur yiyerek, pastayla şampanya içerek kutladık yeni yılı. Bir de son günlerin çok popüler yarışması “var mısın?yok musun?” u seyrettik. Biz pek televizyon programı seyreden bir aile değiliz aslında. Televizyonu dvd aracı olarak kullanıyoruz ,hani bilgisayar monitörsüz olamaz ya onun gibi. Televizyon ekranı bizim için sevdiğimiz yabancı dizilerin, filmlerin ve playstation oyunlarının platformu gibi.Ama bu yarışma bizi de öyle bir sardı ki. Bilgi yarışması olmadığı halde bizi ekrana bağladı.Sadece şans yarışıyor burada ve şansın yaver giderse ve çok fazla riske girmezsen elle tutulur bir miktar parayla ayrılabiliyorsun.Risk alacağım dersende avucunu yalayıp dönme ihtimalin yüksek. Aslında bana göre yarışmanın bu kadar tutulmasının sebebi bolca salgılanan adrenalin.Kutular açılırkenki o gerilim,heyecan ve merak izlettiriyor yarışmayı. Bizde öyle kaptırmışız ki kendimizi numara falan yazıyoruz kağıtlara.Geçen gün imkansızı başararak ilk beş numarada bütün büyük rakamları bularak literatüre geçtiğimi söyleyeyim :).Neyse eğleniyoruz işte kendimizce.Bize oyun gibi geliyor.Hala büyümedik sanırım :)

Bir de yılbaşı gecesiyle ilgili söylemeden geçemeyeceğim bir nokta daha var.Geçen yılbaşı olduğu gibi bu sene de Taksim de 2007 yılı taciz bayrağını, 2008 yılına taşıyan magandaların, yeni seneye dünyaya rezil olmuş olarak girmemize sebep olan bu insandışı yaratıkların sadece ve sadece 57-ytl. ödeyerek serbest bırakılmalarını "üstüne de para ödeseydiniz" diyerek kınıyor, ve hayvanat bahçelerine sesleniyorum "nesli bir türlü tükenemeyen hayvanlarınıza sahip çıkın!!özellikle yılbaşlarında :(("

İşte yılbaşı gecesi için yaptığım bir salata ya da meze tarifi size;
Malzemeler:

  • 1 adet konserve garnitür
  • 3 adet kokteyl sosis
  • 6 adet salam
  • 5 adet kornişon turşu
  • 2 yemek kaşığı mayonez
  • 1 yemek kaşığı yoğurt

Yapılışı:
Salamları şeritler halinde kesin.Sosisleri ve kornişonları dilim dilim doğrayın.Garnitürü yıkayıp süzün.Hepsini bir kapta harmanlayıp mayonez ve yoğurduda ekleyip karıştırın. İşte bu kadaarr!
Afiyet, bal şeker olsun :)



ÖNERİYORUUUM !...

Blades Of Glory-Zafer Patenleri

Arkadaşlar, gülmekten çatlamak istiyorsanız önümüzdeki haftalarda gösterime girecek olan bu filmi seyretmenizi öneriyorum. Benim gülmekten karnım ağrıdı. Size de iyi gelecek :)))))))


The Reaping-Hasat Zamanı
Geçen sene sinemada beğenerek izlemiştim bu filmi. Sudan’da misyonerlik yaparken; kocası ve küçük kızı kuraklığa onların neden olduğunu düşünen putperest bir adam tarafından kurban edilince inancını yitiren ve kendini dünyanın dört bir yanında mucize sayılan olayların bilimsel açıklamalarını yapmaya adayan bir kadının, Tanrı’nın gazabına tanık olmasını anlatan filmde görsel sahneler harikaydı. Filmin sonundan anladığım kadarıyla devamının geleceği belli.