29 Nisan 2008 Salı

Tavuklu Türlü

Herkese merhaba :D
Bahar geldi yaşasııın! diye düşünürken soğuk mu soğuk bir hafta sonunu geride bıraktık.
Bizim için hem soğuk hem de biraz çileliydi diyebilirim. Pazar günü Anadolu yakasına geçmek için yola çıktık.Köprüden geçmek için artık nakit paranın geçmeyeceğini biliyorduk.Cumartesi gecesinden itibaren nakit yerine kartlı sisteme geçilecekti çünkü.
Gişelere yaklaşmak ne kelime, bir keşmekeştiki sormayın.Altı gişeyi kart satışı için ayırmışlar ama araçlar, altı şerit değil on altı şerit yapmışlar yolu. Bir saatimiz kart alabilmek için heba oldu.Üstelik sinirlerimizin katsayısı yükseldi ve her köprüden geçerken baktığım o güzel boğaz manzarasının tadını alamadım.Yaşadığım şehri seviyorum ama böyle zamanlarda kaçıp gitmek istiyorum trafiğin olmadığı sakin ve huzurlu bir yere:P
Her şeye rağmen bu şehri sevmekten vazgeçemiyorum.
Bir defa kesinlikle denize kıyısı olan bir şehir olması beni bağlıyor. (İyot bağımlısıyım :D)
Manzarası bol olan bir şehir burası.Mesela Pier Loti Cafe’nin manzarası insanı kendinden geçiriyor.Çayın pahalıya satılmasını ve hemen solunda yüzlerce
mezarın bulunduğunu insanın gözü bile görmüyor. Ne kadar büyüleyici olduğunu düşünün artık :D
Nevizade, Fransız Sokağı, Cumhuriyet Meyhanesi, Hayal Kahvesi, Limonlu Bahçe...gibi sevdiğim mekanlarla dolu Beyoğlu’nda hele hele teras keyfi yaparak ve İstanbul’un rüzgarını hissederek bira içmenin keyfi başka oluyor.
Harbiye Açıkhava’da, yıldızların altında şarkı dinlemeyi sevmeyen var mıııı?
Sonra Ortaköy var. O Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan Atatürk resimleriyle bezeli ağaçlı yolu yürümek .Gözleme ve kumpir kokuları arasında tezgahlardaki binbir çeşit takıyı, hediyelik eşyaları inceleyip, boğaz turu yapmak çok keyifli..(Oradaki wc “dünyanın en kazık wc’si” ödülünü almıştır herhalde :p ) Yazmakla bitmezki.Her gün yeni bir tane eklenebilir:D
Konudan konuya atlayacağım bugün.
Şu aralar gazetelere “üç karım var, kime ne? Dört eşle evlenmek zinayı ortadan kaldırır” diye beyanatlar veren aciz zihniyetli bir adam var.Tekbir Giyim’in sahibiymiş kendisi. Sanki kendisinin yaptığı şey zina değilmiş gibi göğsünü gere gere ve rahatlıkla anlatabiliyor. Bu kadar rahat olması normal.Çünkü günümüz Türkiye’sinde “inanç” adı altında bir çok şey söyleniyor, yazılıyor, uygulanıyor ve eskiden dile getirilmeyen şeyler dile getiriliyor artık.
Keşke bazı kadınlarımız daha eğitimli, kişilikli, gururlu, özgüvenli olabilseydi o zaman böyle dalkavuklar onları ezemez, ikinci, üçüncü sınıf insan muamelesi görmezlerdi.
“Başkalarının yerine kendine koy, onları anlamaya çalış” kimse demesin bana. Böyle bir olayı anlamaya çalışamam, anlamakta istemiyorum. Bu kadar rahatlık, genişlik !! Ama tabi canım, kime ne?

Pandoracım benim için mutluluk ; sağlığımın,eşimin, ailemin,dostlarımın ve birazcıkta paranın(inkar edilemez gerçek) yanımda olmasıdır.Mimini cevaplamış olayım böylece.


Şimdi tarife geçecek olursam;
Malzemeler:

  • 1 adet tavuk göğsü (kuşbaşı doğranmış)
  • 1 orta boy soğan (küp küp doğranmış)
  • 2 adet sivri biber
  • 2 adet domates (küp küp doğranmış)
  • 2 adet patlıcan
  • 2 adet kabak
  • 2 adet havuç
  • 2 adet patates
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 tatlı kaşığı acı biber salçası
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • tuz

Yapılışı:

Derin bir tencerede sıvıyağda tavukları soteleyin.Sonra soğanları ve biberleri ilave edip sotelemeye devam edin.Domatesleri,havucu ve patatesleri katın.Onlarda biraz sotelendikten sonra kabakları ve patlıcanları ilave edin.(Burada önemli olan sebzelerin sırası.En geç pişenler ilk olarak tencereye konur) En son salçaları ve tuzu da ilave edip üzerini geçecek kadar sıcak su katın.Kısık ateşte 40-45 dakika kadar pişirin.


Not: İsterseniz taze fasülyede katabilirsiniz.Ben türlüde sevmediğim için koymadım.



Kıyma Soslu Makarna

Malzemeler:
  • 500 gr.kelebek makarna
  • 200 gr.kıyma
  • 1 adet soğan (küp küp kesilmiş)
  • 2-3 diş sarımsak(rendelenmiş)
  • 1 dolu yemek kaşığı tereyağ
  • 4 adet domates (rendelenmiş)
  • Yarım demet maydonoz
  • Tuz, karabiber, acı toz kırmızızı biber
Yapılışı:

Makarnaları haşlayıp süzün. Sos tencerenizde tereyağda kıymayı kavurun.Sonra soğanları ve sarımsakları katıp soteleyin. Rendelenmiş domatesleri koyup biraz pişirin.Tuz, karabiber ve kırmızı biberi katın.En son altını kapatıp kıydığınız maydonozları ilave edip karıştırın. Süzdüğünüz makarnalarla karıştırıp servis edin.

Not: Bu sosun içine mantarda katabilirsiniz.Birde kelebek makarnayı iri boy ve italyan markadan seçerseniz daha lezzetli olur:D

ÖNERİYORUUUM !


Man Of Fire (Gazap Ateşi)-
The Hurricane(16.Round)
Denzel Washington'ın beni etkileyen ve unutamadığım iki filmi.
"The Hurricane"deki oyunculuğuyla oscarı kucaklayan Denzel Washington, bu filmde harika bir oyunculuk performansı sergilemiştir.
Aslında söylenecek fazla bir şey yok.Bana göre iki filmde izlenmesi gereken filmler.
İzlemeyenlere tavsiye olunur.
Leyleklerin Uçuşu-Jean Christophe Grange
Avrupa’dan Orta Afrika’ya kadar, her yıl düzenli olarak göç eden leyleklerin bu özelliğinden yararlanan uluslararası bir şebekenin faaliyetlerini anlatıyor.
Kitapta, bir yanda dünyanın en sıkı denetlenen elmas madenlerinde yapılan kaçakçılık, diğer yanda da kalpleri çalınmış cesetler duruyor. "Leyleklerin Uçuşu"nu, adrenalin hapı yutmuş gibi, kitabın ilk sayfasından sonuna kadar heyecanla okuyabilirsiniz..


22 Nisan 2008 Salı

Fındıklı Kurabiye

Biliyorsunuz Lost dizisinin “Sawyer”’ı Josh Holloway geçen hafta bir reklam filmi için ülkemize geldi.Gelir gelmez de öyle bir ilgi ve hayranlıkla karşılandı ki adam neye uğradığını şaşırdı. Her şeyin ölçüsünü ayarlayamadığımız gibi bunun da ölçüsünü kaçırdık maalesef.
Özellikle kadınlar, daha önce hiç yakışıklı bir star görmemiş gibi adamın etrafında pervane oldular.Hele hele Beyaz Show’u seyredenler bilirler.Programın konuklarından o ağırbaşlı, hanım hanımcık Bergüzar Korel bile “arkadaşlarım rica etti, size dokunabilir miyim?” gibi salakça bir soru sorarak arkadaşları uğruna kendini ekranda maymun etti. Hayır, anlamıyorum. Adam bir dünya starı olabilir, çok sevdiğin bir dizide hayranlıkla seyrettiğin biri olabilir.Yine de bu kadar şımartmanın, kendisini bir tanrı gibi hissetmesini sağlamanın ne alemi var ?Türklerin misafirperver olduğu bir gerçek.Bu güzel bir şey tabi. Misafiri en iyi şekilde ağırlamak, onu hoş tutmak, saygıda kusur etmemek yapılması gereken şeyler.Ve biz bu konuda asla mütevazı olamayız.Çünkü bu konuda gerçekten bence dünyada bir numarayız. Hatta kendimizi aşıp, adam için bir değil beş dansöz oynatmış bir milletiz.
Kadınlarımızın aklına şaşıyorum valla ! Ayol Türkiye’de hiç mi yakışıklı ve çekici (bu şekilde tanımlanıyor ya) erkek kalmadı. Ayşe Özyılmazel’in de dediği gibi adamın “İstanbul hatırası” olmak için bu kadar itişmeler, tepişmeler, ağzının suyunu akıtmalar, sanki Mango’da indirim varmış gibi dörtnala koşturmalar. İnanılır gibi değil !...
Sawyer beyefendi röportajlarında bizi çok asil bulduğunu belirtmiş (sağolsun), “Hepinizin çok şık ve pahalı giyinmesi beni çok şaşırttı. Her yerde lüks arabalar vardı. Sanki burası dünyanın en zengin ülkelerinden biri ve herkes yüksek tabakadan insanlar gibi dolaşıyor. "Beyaz Show"da da örnek vermiştim. Takım elbiseyle balık tutan adam gördüm. Burada sanki her şey first class.” demiş.
Kendisi ülkemizde sadece üç gün kalabildiği (boğaza nazır bir otelde) ve ona sadece madalyonun diğer tarafı gösterildiği için böyle bir izlenimde bulunması doğal.
Aslında bir yönden de haklı.Pahalı ve şık giyinme tutkusu hele hele yeni nesilde çok fazla. Çalışan ve 600-ytl. maaş alan bir genç bile adidas ayakkabı giyip, son model cep telefonu kullanabiliyorsa biz zengin bir ülkeyiz !!!
Böyle dünya starlarının ülkemize gelmesine karşı değilim.Türkiye’nin imajı ve daha iyi tanınabilmesi, kafalardaki soru işaretlerinin bir nebze giderilebilmesi için iyi olduğunu düşünüyorum hatta. Ama her gelene insan ötesi, tapılacak bir varlık gibi davranılması bence yanlış ve gereksiz ! Yanılıyor muyum?

Şimdi size çok basit ve lezzetli bir kurabiye tarifi vereceğim.Üstelik bunda un da kullanmanıza gerek yok. Acıbadem kurabiyesinin tadını bilirsiniz.Onun tadına benziyor.Tabi bu fındıklı olanı.

Malzemeler

  • 300 gr.fındık
  • 1 yumurta
  • 1 su bardağı pudra şekeri

Yapılışı:

Fındıkları rondoda un haline gelene kadar öğütün.Derin bir kapta bu üç malzemeyi iyice yoğurun. Ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp şekil verin. Pişirme kağıdı serdiğiniz fırın tepsinizin üzerine kurabiyeleri dizin. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzerleri sararana kadar pişirin.

Sütle, çayla süper giden bu kurabiyeleri vakit kaybetmeden deneyin.

Not: Fotoğrafta fındıklı kurabiyelerin hemen altındaki tarçınlı kurabiyelerin tarifi ise hemen şurada.



ÖNERİYORUUUM !

Bee Movie-Arı Filmi

Geçen senenin sonlarında vizyona girmişti bu film. Seslendirmesini de Cem Yılmaz yapmıştı.

Harika bir animasyon olduğunu söyleyebilirim. Gerçeğe o kadar yakın çizimler yapmışlarki hayran kalıyorsunuz seyrederken.

Çıtır çıtır, eğlencelik bir film :D
Duplex
2003 yılı yapımı olan filmin oyuncuları Ben Stiller ve Drew Barrymore.
Evli bir çift olarak kendilerine ekonomik bir dublex ev almalarıyla başlayan olaylar, üst katta kiracı olan yaşlı bir kadının sürekli hayatlarına müdahale etmesiyle karışıyor.
Nerdeyse 100 yaşında olan yaşlı kadının performansı çok başarılıydı :D



17 Nisan 2008 Perşembe

Mikrodalgada Kumpir

Pazar günü gözümüzü açar açmaz kendimizi Ikea’da bulduk.Ne zamandır gitmek istiyordum.Ama böyle erken gideceğimizi düşünmemiştim.Sabah yürüyüşe çıkacağımızı ve kahvaltılık bir şeyler alacağımızı düşünerek dışarı çıktım.Bir baktım, Azem arabaya doğru yöneliyor.
-Nereye hayatım?
-Ikea’ya.
-Aaaa bu saatte? Açılmış mıdır ki?
-Niye açılmasın, saat 10.00.? Hem bugün Pazar.Öğleden sonra çok kalabalık olur.(Özellikle alışveriş yapacaksak çok kalabalık ortamlardan olabildiğince uzak durmaya çalışırız.Asosyal değiliz ama aşırı kalabalık bizi bunaltıyor.Za
ten ne gezdiğinden, ne de alacağın şeyden bir şey anlıyorsun.Sürekli milletin nefesi ensende oluyor.Korkunç!)
-Haklısın.İyi o zaman.
Efendiiiiim.Ikea’ya vardık.Yukarı kata bir çıktık.Amanın !!! Restaurant bölümü hıncahınç dolu.İnsan kaynıyor ortalık.Kahvaltı ediyorlar.Millet geceden saati kurmuş, Pazar sabahın köründe buraya damlamış.Ne oluyor falan derken bir baktık.Kahvaltı tabağı+menemen=4 YTL.
Hah dedim, tamam.Olay anlaşıldı.Benim yurdumun insanı bu fiyatı duyar duymaz gelmiş buraya.”Ikea bahane, kahvaltı şahane” diyerek yumulmuşlar peynire,zeytine.
Yani ilk başta şunu söyleyeyim mağazanın pazarlama stratejisine hayran kaldım. “Alışveriş yaparken aç dolaşmayın” mantığıyla müşterilerini çekmeyi başarmış.İlk önce müşterilerinin karnını bir güzel doyuruyor.Sonra midenizin sesini değil, mağazanın içinde çalan müziği dinletiyor.Siz de mutlu, mesut ve tok bir şekilde dolaşmaya koyuluyorsunuz :D
Ikea bir İsveç markası.Bu markanın, 1920’li yıllarda İsveçli Ingvar Kamprad adındaki beş yaşındaki bir çocuğun kibritleri topluca alıp, ucuza ama yine de kar ederek satmasıyla başlayan bir tarihi var. O yüzden kaliteli ve ucuz bir marka deniyor. Gerçekten de, ürünlerin çoğu kaliteli ve ucuz.(Biraz pahalı olanlar da var, yok değil.O kadar olsun)
Her üründen bir çok çeşit var ve hepsi orijinal dizayn edilmiş.
Size de oluyor mu bilmiyorum.Mesela, bahçe ürünleri reyonundayken bir bahçem olması için müthiş bir istek duyuyorum. O masalar, sandalyeler, bahçe lambaları, rüzgar gülleri, hamaklar…vs. Yemyeşil ve çiçeklerle dolu bir bahçe hayal ediyorum.Hepsinin kokularını duyuyorum sanki. Onları suladığımı düşlüyorum falan filan. Ayyy hayal alemine daldım gene.
Neyse, her bölümü güzelce dolaştık. Aydınlatma reyonundan bir yer lambası aldım.Kendimi tutamayarak bardak, mum… vs. derken Azem alışveriş arabasını hızlı hızlı sürmeye başladı.(Korktu benden her şeyi alacağım diye herhalde :D) Kendime dedim "Pınar yavaşla, bütün mağazayı alman mümkün değil.İstersen birazı kalsın :D” İşte böyle :D
Ikea’yı seviyorum.Ne yapayım?

Evde kumpir yaptım.Ortaköy'e gitmeye gerek kalmadı :p

Malzemeler (2 kişilik):
  • 2 adet iri boy kumpirlik patates
  • 6 adet kokteyl sosis
  • 1 küçük kutu mısır
  • 3-4 adet kornişon turşu
  • Kaşar peyniri (rendelenmiş)
  • Tereyağı
  • İçine koymayı arzu ettiğiniz diğer malzemeler(salam,haşlanmış bezelye,kırmızı lahana,...vs)
  • Tuz,ketçap,mayonez

Yapılışı:

2 adet patatesi iyice yıkadıktan sonra büyük olan kapaklı mikrodalga fırın kabınıza (veya 180 derecede normal fırınınızda da tepsinize koyup pişirebilirsiniz)koyun.20-25 dakika kadar 600 derecede pişirin.Sonra çıkarıp patatesleri dik koyabileceğiniz kabınıza koyun.Ortalarından ikiye yarıp (kumpircilerde izlemişsinizdir) tereyağı ilave edip patateslere tereyağını bıçak yardımıyla yedirin.Biraz rendelenmiş kaşar peyniride koyup karıştırmaya devam edin.Sonra küçük küçük doğradığınız sosisleri ve kornişonları,mısırı ve istediğiniz diğer malzemeleri içlerine doldurun.En üste yine biraz kaşar peyniri rendesi koyup mayonez ve ketçapla süsleyin.

Kendinize iyi davranın :D


ÖNERİYORUUUM !

HITMAN

Timothy Olyphant'ı Die Hard 4.0 filmindeki kötü adam rolünden hatırlayacaksınız.Burada iyi eğitilmiş ve acımasız bir tetikçiyi canlandırıyor.İyi sahneler var.Kendini izlettiren bir aksiyon filmi.
Hayley Westenra-Treasure
Anaokulu Öğretmeni, o henüz altı yaşındayken, ondaki müzik kabiliyetini keşfetmiş ve ona yılbaşı partisinde solo söyletmiş.On yıl içinde, yükselen bir başarı grafiği ile ünlü tenorlara ve sanatçılarla düet yapmaya başlamış. Andrea Bocelli, Jose Carreras...
Keman çalıyormuş, ama o şarkı söyleyince kalabalıklar etkileniyormuş. Bunu 11 yaşında farketmiş.Çok kısa sürede şarkı söylediği CDler kapışılmaya başlamış. Yeni Zelanda'nın en hızlı yükselen sanatçısı Hayley Westenra.

İnsana huzur veren sesi ve müziği dinlerken başka diyarlara götürüyor,İçinizi ferahlatıyor.

11 Nisan 2008 Cuma

Çikolatalı Pasta

Geçtiğimiz hafta sonu ilk defa evde pasta yapmayı denedim.Ya ne keyifliymiş bu iş. Bitince “tamam oldum ben artık, işte budur” deyip havalara girdim. Kasıla kasıla dolaştım evin içinde:) Mutlu maymun oldum, durmadan sırıttım. Devamı da gelecek çünkü hakikaten sanki bir sanat eseri ortaya çıkarmışsın gibi hissediyorsun ve etraftanda böyle tepki görünce bunu sürekli yapman gerektiğini anlıyorsun.
Kadınlar böyledir işte. Pasta yapar, mutlu olur. Ayakkabı alır, mutlu olur.Saçına fön çektirir, makyaj yapar,aynada kendini güzel görür, mutlu olur.Bir kilo verir,mutlu olur. Ne kadar küçük şeyler bizi mutlu ediyor.Aslında güzel değil mi?.Basit şeylerden mutlu olabiliyorsam hayatla barışık yaşıyorum demektir.Şiddetli tutkulara sahip olsaydım, hep daha fazlasını isteyecektim , hiç bir şey bana yetmeyecek bu yüzden de mutlu olamayacaktım.Belki yetiştirilmemden kaynaklanıyor bu. Geçenlerde bir yazı okumuştum gazetede, sen çocuğuna daha 18 yaşındayken jip veya en pahalı araba hangisiyse ondan alırsan, o çocuk büyüyünce daha ne isteyebilir hayattan? En iyisine sahip olmuş zaten. Artık bir amacı, hedefi kalmaz.Azla yetinemez, bir süre sonra sahip olduğu çokta ona yetmez.Mutlu da olamaz!
Çocuğum olsa bir şeyden üç tane alabilecek gücüm dahi olsa bir tane alırdım herhalde.Gerçi çocuk psikolojisi ve yetiştirilmesiyle ilgili öğrenilecek bir sürü şey vardır eminim.Ben oralara hiç girmeyeyim şimdi.Sonuçta işin özü; ne kadar ekmek, o kadar köfte :))
Dün gece “cinecity”nin özel gösterimine davetliydik. Evet, “cineclub” kartınız olduğu zaman bazı avantajlar elde ediyorsunuz ve bunlar size, önceden rezervasyon yapabilme, özel gösterim davetiyeleri kazanabilme, sürpriz ödüller, bilet kuyruğunda beklememe,… olarak geri dönebiliyor.Ayrıntılar işte burada.
Özel davetiyelerimizi gişeden aldıktan sonra, salona girmeden önce beleş mısır ve cola ikramını alıp, koltuklarımıza yerleştik.Koltuklarımız en öndeydi maalesef, ama kapılar kapanınca, neyseki salon tamamen dolmadığı için arka sıralara geçiş yapabildik.
Film 2006 Almanya yapımı olan “One way-İkili oyun” du. Film içinde bir çok öğeyi
barındırıyordu.Tecavüz, ihanet, yalan, paranın gücü, adaletsizlik, intikam…
Etkilendiğim ve aklımda kalacak filmler arasına dahil ettiğim bir film oldu. Film, bir genç kızın cinsel tecavüze uğramasıyla başlıyor ve çarkların nasıl döndüğüne, dürüstlüğün yok sayılıp yalanların havada uçuşmasına, çıkarlar dünyasında nasıl eriyip gidilebileceğine tanık oluyorsunuz. Hayatın içinden bir film. İntikam sahnesinde, özellikle kadınların içlerine su serpileceğine ve yüzlerinde sanki onlar intikam almış gibi bir “intikam gülümsemesi” yayılacağına eminim.

İşte tarifim:

Malzemeler:
Pandispanyası için:
  • 4 adet yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 100 gr.sütlü çikolata
  • 100 gr.bitter çikolata
  • 1,5 su bardağı un
  • 8 yemek kaşığı yoğurt
  • 2 yemek kaşığı kakao
  • 1 paket vanilya
  • 1 su bardağı sıvı yağı
  • 1 paket kabartma tozu
  • 20 cm.lik kelepçeli kalıp (ben kalpli kalıbımı kullandım)

İç ve dış kreması için:

  • Toz krem şanti (içinde 4 paket olanından aldım-hepsini kullandım)
  • 4 çay bardağı süt

Üzeri için:

  • 1 paket sütlü çikolata (100 gr.)
  • 1 paket bitter çikolata (100 gr.)

Yapılışı:

Yumurtalar (oda sıcaklığında olsun) ve şekeri iyice köpürene kadar mikserle çırpın.Sonra sırayla sıvıyağı,benmari usulü erittiğimiz çikolataları,yoğurdu,vanilyayı,kabartma tozunu ve unu katıp çırpın.Yağladığınız kalıbınıza karışımı boşaltıp önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin.Pişince tezgahınızda, tel ızgara üzerinde soğutup, bir gece soğumuş fırınınızda bekletin.Ertesi gün pandispanyanızı eşit bir şekilde ikiye yada üçe bölün.Krem şantinizi 4 çay bardağı buzdolabında bekletilmiş sütle mikserle çırpıp hazırlayın.Pandispanyaların aralarına krem şantinin yarısını ortalarından başlayarak yayın.Kenarlarını ve üzerinide krem şantinin diğer yarısıyla kaplayın.Üzerindeki çikolataları, salatalık soyma bıçağıyla keserek elde edebilirsiniz.Çikolata parçacıklarını yanlara elinizle sıvayın.Üzerine de dökerek tamamen kaplayın.Krema torbasına doldurduğunuz kremayla süsleyip üzerine kırılmış iri çikolata parçacıkları koyun. Pastanız hazır.

Görüşüüürüüüz:)




ÖNERİYORUUUM !

Vantage Point-Bakış Açısı
Hiç bu şekilde çekilmiş bir film daha önce izlememiştim.Burada yönetmene çok iş düşmüş ve bunu da çok iyi başarmış. Senaryo bilinen bir hikaye.Amerika başkanına düzenlenen bir saldırı ve saldırıyı düzenleyen teröristler konuyu oluşturuyor. Ama burada yani filmi çekici yapan şey senaryo değil, çok başarılı bir şekilde kurgulanmış sahneler.Filmdeki her oyuncunun gözünden anlatılarak kurgulanan ve finalde bir bütünü oluşturan sahneler etkileyici.İzlenmeli diyorum.Filmde Lost dizisinin doktoru Matthew Fox'un oynadığını da söyleyeyim.:))
Arthur and Minimoys-Arthur ve Minimoylar
Sevimli, başarılı bir fantastik film.
İçinizdeki çocuğu ortaya çıkarmak ve eğlenmek istiyorsanız seyredin.
One Way-İkili Oyun
Yukarıda da belirttiğim üzere izlemenizi tavsiye edebileceğim bir film.
Hayatın içinden bir çok şeyi barındırıyor ve izlerken sıkılmıyorsunuz.

3 Nisan 2008 Perşembe

Patlıcan Kebabı

Biliyorsunuz türümüz varolduğundan beri “merak” insanoğlunun bir parçası olmuştur :))
Bu yüzden bende bir insanoğlu olarak sormak istediğim ve merak ettiklerimi sizlerle paylaşacağım.
MERAK EDİYORUM!!!!!!!
1.Bu türban konusu daha ne kadar uzayacak? Daha ne kadar Türkiye’nin binbir tane sorunu varken hala bunu tartışıyor olacağız?
2.Demokrasi, demokrasi diye yırtınanların laikliğin demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğundan niye haberleri yok?
3.Küçücük masum çocukları istismar eden hayvanların haberleri ne zaman son bulacak?Ve biz
bu adi, insandışı yaratıklardan nasıl kurtulacağız?
4.Televizyonlarda aynı fabrikadan çıkmış gibi botokslu, şişmiş, birbirinin aynısı yüzlerin önümüze sunulmasından ne zaman vazgeçilecek?
5.Türkiye’ye geri kalmış ülke muamelesi yapılmasından (geçenlerde ülkemize gelen ve ne yidüğü belirsiz Paris Hilton’un-ben sizi böyle bilmiyordum demesi mesela) ne zaman vazgeçilecek?
6.Bir çok para edecek kaynağa mevcut olan ülkemiz bu kaynaklara neden sahip çıkmaz ve belkide çok zengin bir ülke olabilecekken bunu başaramaz? (Örnek: Türkiye bor madeni çıkan dünya ülkeleri arasında birinci sıradadır)
7.Ülkemize olimpiyatların yapılacağı ülke onayını vermemekten, üstüne üstlük bir EXPO’yu bile çok görmekten ne zaman vazgeçecekler?
8.Neden bir çok ülkede sevilmeyen bir ırkız? Müslüman olmamız ve Osmanlı torunları olmamız sevilmememiz için sebep mi?
9.Bas bas küresel ısınmadan dolayı dünyamız elden gidiyor dendiği halde hala hiçbir şey olmayacakmış gibi neden fuzuli enerji tüketmeye ve ormanlarımızı yakmaya devam ediyoruz?
10.Onun sayesinde bu milliyete ve hürriyete kavuştukları halde hala Atatürk’ü yerden yere vurmaya çalışanların hiç mi vicdanı sızlamaz?
11.Yurtdışına çıkmak için her mevsim uygun fiyata turlar varken, neden kendi ülkemizin güzel tatil mekanlarında bu imkanlardan sadece bahar aylarında faydalanabiliyoruz?

Dahada uzatabilirdim bu listeyi ama gerek yok. Çünkü yeterince açık ve net aslında.Bir şeyler yapılması gerekli, ama yapılmıyor, her şey oluruna bırakılıyor bu ülkede.Kaybedilenler gözardı edilip, teslim olunuyor çaresizce.
Yazık! Aslında milletimiz çok daha iyi şeylere layık :(




İşte tarifim; bostan kebabının bostan patlıcanı değilde karnıyarık yaptığımız patlıcanla yapılmış hali. Tadında hiç fark yok.Süper, tam misafirler için hazırlanabilecek bir yemek.

Malzemeler:

  • 4 adet patlıcan
  • 500 gr.kuşbaşı kuzu eti
  • 1 adet orta boy soğan
  • 3 adet domates
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 2 adet sivri biber
  • 4 dilim dil peyniri
  • 1 tatlı kaşığı kekik
  • 1 tatlı kaşığı köri
  • tuz

Yapılışı:

Patlıcanların alacalı soyup karnıyarık yapacak gibi dört tarafından bıçakla yarın.Tuzlu suda biraz bekletip kurulayın.Kızgın yağda kızartın. Ayrı bir tencerede bir kaşık sıvıyağda kuşbaşı kuzu etlerini kavurun.Etler sotelenirken içine yemeklik doğradığınız soğan ve biberleri ilave edin.Onlarda pişince küp küp kestiğiniz domatesleri ve salçayı katın.Domateslerde pişince 1-2 bardak sıcak su ilave edip kısık ateşte etlerin pişmesini bekleyin.En son baharatları ve tuzu ilave edip fırın kabınıza dizdiğiniz patlıcanların içine etleri doldurun.Üzerlerine dil peyniri dizip 20 dakika kadar 180 derece fırında peynirler eriyip kızarana kadar pişirin.


Sıcak servis edin.Afiyet olsun:




ÖNERİYORUUUM !

The Heartbreak Kid (Şıpsevdi)
Ben Stiller'ın beni güldürdüğü ve eğlendirdiği bu filmin konusu, 40 yaşına geldiği halde çok seçici olduğu için evlenmemiş, ama bir anda çok kısa zamandır tanıdığı biriyle evlenen bir adamın yaşadığı komik olayları anlatıyor.İzleyin ve gülüüüünn :D
The Kingdom(Krallık)
Filmin geneli Suudi Arabistan'da geçiyor.Amerikalıların bir terörist çetesini çökertmek için FBI ajanlarını Suudi Arabistan'a göndermesiyle başlayan film güzel sahneler içeriyor.Özellikle filmin yarısından sonra etkileyici aksiyon sahneleri var.Ama yinede filme politik unsurlar açısından baktığımızda Amerikan propagandası yapılmadığını söyleyemeyiz.Filmin vurucu kısmı ise son cümlelerinde saklı.