26 Mart 2009 Perşembe

Bombay Fasülye Pilakisi

Notlar …

“Güneşi Gördüm”ü merak ediyorum.Bir an evvel seyretmem lazım.Şu eleştirmenler evrensel film olmadığını savunuyorlar ve acımasızca eleştiriyorlar ya !
Bir filmin iyi olabilmesi için; illa Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmesi veya Kapıkule’den dışarıya çıkabilmesi mi gerekir, hiç anlayamıyorum. Kımızıgül aştı kendini, bence takdir edilmeli biraz :o
Film dedim de, biraz geç olsa da “Twilight” filmini seyretmek kısmet oldu. Hani bir insan ve vampir arasındaki sıradışı ve epik bir aşkı konu eden, yazar Stephenie Meyer’in “Alacakaranlık” romanından uyarlanan filmi. Makyajları biraz abartılı bulsam da hikaye ve aşkın izleyiciye yansıması çok başarılıydı.Devam filmi de çekiliyormuş.
Ne mutlu :)

Seçimler geldi çattı ! Bu seçimler bana yerel seçimlerden çok genel seçim olacakmış havası verdi. O derece gaza geldi partiler. Mitinglerde sataşmalar, her yana asılmış bayraklar, tanımadığımız, Türkiye’yi değil dünyayı kurtaracakmış gibi sırıtan resimlerle dolu sokaklar.
Eski oturduğumuz sokağın bakkalı bile muhtar olmak için adaylığını koymuş. Nedir bu politika sevgisi ? Adam daha para üstünü doğru düzgün veremezken !!!
Ama tabi bu ülke Receplerin ülkesi. İvedik ve Erdoğan’da halkın içinden gelip çok sevilmedi mi? Bakkal neden ben de bu ülkeyi yönetemeyeyim diye düşünmez mi? Haklı adamcağız :)
Sen Bakkal’sın, büyük düşün !!

Şu güneş yüzünü göstersin, şu bahar kokusunu bir alayım . Hemen kendimi Büyükada’ya ışınlamayı düşünüyorum. Bu gri renk beni çok sıktı. Yeşil rengi ve doğayı kucaklamak için can atıyorum :s

“Amansız Ol”
Reklamlarda duymuşsunuzdur. Türk Milli Takımımızın yeni sloganı !
Bu cümlenin doğru kullanıldığını düşünmüyorum.
Milli olarak yüreklendirmesi gereken kelimeler seçerken daha dikkatli olunmalı sanki.Milletimiz yüreklenelim derken “amansız” kelimesinin anlamını araştırmaya ve tartışmaya başladı :s

Hangi web sayfasına girsem Seda Sayan’ın fotoğrafı ve elinde zayıflamasının sırrı olan elma-krom maddesi. Hala zayıflamak için spor yapmanın ve doğru beslenmenin gerektiğini bilmeyenlerin beynine empoze edilmeye çalışılan bir reklam.
Zayıflamak için niye kapsül yutayım ? Zayıflamaya kesin karar verdiysem ve iradeli biriysem zayıflarım zaten. Bana fenalık geldi elmalı Seda Sayan’dan :s


Tarifim;

Malzemeler:
  • 250 gr. Bombay fasülye
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 adet havuç
  • 1 adet soğan
  • 3-4 diş sarımsak
  • 4 adet kesmeşeker
  • 1 tepeleme yemek kaşığı domates salçası
  • tuz
  • 1 avuç kıyılmış maydonoz
Yapılışı:
  1. Fasülyeleri 1 gün önceden tuzlu ılık suda bekletin.
  2. Bir gün sonra haşlayıp süzün.
  3. Tencerede sıvıyağda ince ince kıydığınız soğan ve havuçları soteleyin.
  4. Bütün halde sarımsakları da katın.
  5. Salçayı ekleyip kavurun.
  6. Sıcak su ekleyip fasülyeleri içine boşaltın.
  7. En son tuz ve kesmeşekerleri katıp kısık ateşte pişmeye bırakın.
  8. 30-40 dakika kadar sonra ocağın altını kapatıp maydonozları üzerine dökün ve kapağını kapatın.
  9. Soğuyunca servis edin.

ÖNERİYORUUUM !

Twilight
Robert Pattinson ve Kristen Stewart göz ve yürek dolduran bir aşk filmine imza atmışlar.İkisinin performansıda çok doğal ve başarılı.
İkincisini sabırsızlıkla beklediğim, izlemekten keyif duyduğum bir aşk filmiydi.
Kesinlikle izlenmeli :)
Meet Dave
İnsan şeklindeki uzay aracı dünyaya gelirse neler olur?
Eddie Murphy mimikleriyle ve komik görsel sahneleriyle eğlendiren, keyiflendiren bir film.
Sıkılmadan izledim.

16 Mart 2009 Pazartesi

Fırın Sütlaç

Ölü balık
Herkes nasıl hayatından bezgin, tatsız tuzsuz çalışıyor böyle anlatamam. Ekonomik buhran herkesi depresyona soktu.
Ne krizmiş be !!
Ölü balıklara döndü ahali.

Misal ;
Ne zamandır kendime saç düzleştiricisi almak istiyordum.Önce internetten baktım hangi marka iyidir, hangi özellikleri olan üründen daha iyi verim alırım, forumlara girdim memnun kalınmayan hangisiymiş falan filan diye okudum. İşte seramik kaplamalı olacak, elektriklenmeyi önleyen iyon özelliği olacak, ele alınınca çok ağır olmayacak…vs.vs.
Bir kaç markayı beynime yazdım. Önce Vatan Computer’e gittik eşimle. Fotoğraf makinemi ve cep telefonumu oradan almıştım. Hizmeti fena değildi. Saç düzleştiricilerinin olduğu stand ta iki bayan satış elemanı vardı. Bize bön bön bakmalarından arızalı tipler olduklarını anladım ben tabi. Üzerimde böyle insanları çeken bir mıknatıs olduğunu düşünmeye başladım son zamanlarda :)))
Birinci elemanın gösterdiği aletin kutusundan başka ürün çıktı. Fiyatını sorduk. Biri 150 diğeri 200 dedi. Fiyatı muamma yani. Bizimle ilk ilgilenen elemanın yüz ifadesi mimiksiz, donuk.Tam bir robot.Ölü balık ! :) Gitti bir yerlere, sonra kayboldu. İkinci kız bizimle ilgilenmeye başladı. İlgilenmek denirse. Çeşit az. Bunlarda ellerindekini bize kakalamaya çalışıyorlar.Göstere göstere bir tane ürün gösterdi.Saçımı açtırdı.”Durun nasıl düzleştirilir, göstereyim” falan dedi.Ben, bir satış elemanı olarak ürünün özelliklerini anlatacak diye beklerken kız saçıma fön çek
meye başladı.Zar zor elinden aldım.”Benim test etmem lazım, hafif mi, değil mi bir bakayım” dedim. “Hayır, düzleştiriciyle beraber sizi de mi veriyorlar” diyecektim kendimi zor tuttum. “Bunun özellikleri ne ? İyon özelliği var mı bunun ?” diye sordum. “Bilmiyorum isterseniz interneti açayım okuyun” demez mi? Bunu süs olarak koymuşlar oraya.Satış elemanı değil, kuaför olacakmış aslında. İnternetten sipariş verirdim, niye geldim ki ben buraya? “ Kalsın” dedim ve almadan çıktık. Teknosa’ya gittik. Oradan alabildim neyseki :s

Genelleme yapıp kırıcı olmak istemiyorum kesinlikle. Ama mağazalardaki satıcı
arkadaşların çoğunun gerçekten yapmak istediği iş bu değil de iş bulamadıkları için bu işi yapıyorlarmış gibi geliyor bana. Gerçekten hayallerine ulaşmış, yapmak istediklerini yaşamına geçirebilmiş kişi çok azdır muhtemelen. Kim nerede dikiş tutturmuşsa, parasını nereden kazanabiliyorsa orada devam ediyor hayatına.Ya da bir sıçrama tahtası gibi görüp bulunduğu yeri pek ciddiye almıyor.Ekmek aslanın ağzında olunca suçlamamakta lazım onları. Ama sevmesen bile yaptığın işe saygı duyacaksın, en azından bu işten para kazandığını bileceksin. İşinden nefret eden, memnun olmayan kişi anında kendini açığa çıkartıyor.Özellikle müşterilerle direkt temas halinde olanlar çok daha fazla kendilerini belli ediyorlar.
Yüzlerinden akıyor bu ve hemen karşısındakine geçiyor.

Bir düşünür demişki ;
Ya işinizi sevin !
Ya da sevdiğiniz işi yapın !
Sevmiyorsanız bırakın, sevenler yapsın !
Cuk oturdu konunun üstüne ne diyeyim daha :))))

Tarifim;
Malzemeler:
  • 1 lt.süt
  • 1/2 su bardağı pirinç
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1.5 yemek kaşığı buğday nişastası
  • 1 paket vanilya
  • 1 yumurta


Yapılışı:

  1. Pirinçleri yıkayıp orta boy bir tencerede üzerini biraz geçecek kadar su koyup yumuşayana kadar haşlayın.
  2. 1,5 su bardağı kadar sütü bir cezveye ayırın.
  3. Sonra üzerine kalan sütü ve 1 su bardağı toz şekeri döküp kaynayana kadar karıştırın.
  4. Cezvedeki süte nişasta ve vanilyayı katıp sürekli karıştırın ve koyulaşınca sütlacın içine katın.
  5. 6-7 dakika kadar daha pişirip ocağı kapatın.
  6. Sütlacın içinden küçük bir kase sütlaç ayırıp biraz soğutun.
  7. Kalan sütlaçları kaplara dağıtın.
  8. 1 yumurtanın sarısını çırpıp ayırdığınız kasedeki sütlaca katıp karıştırın.
  9. Kaplardaki sütlaçların üzerine eşit şekilde yumurtalı harcı yayın.
  10. Fırın tepsinize kapları yerleştirip kapların yarısına kadar gelecek şekilde tepsiye su doldurun.
  11. Önceden ısıtılmış 200 derecede fırında üzerleri kızarana kadar pişirin.

ÖNERİYORUUUM !

Slumdog Millionaire
Yıllar sonra da hatırlanabilecek ve oscarı haketmiş bir film kesinlikle.
Çocuk oyuncuların performansları o kadar doğal ve başarılıydı ki etkilenmemek mümkün değildi.
Hikayesi, yarışma sorularıyla, yaşanan anıların içiçe geçmiş bir şekilde anlatımı takdire değerdi.
Beğeniyle izlediğim, herkesin izlemesi gerektiğine inandığım bir film.
İki kere öneriyorum :)
Open Season 2
Ailece izlenebilecek, komik sahneleri ve zekice yapılmış esprilerle dolu eğlenceli bir animasyon.
Özellikle Köpekleri çizen yaratıcı arkadaşı tebrik ediyorum :)

10 Mart 2009 Salı

Sebzeli Musakka

Aşk , meşk ....

Dürüst olmak gerekirse son zamanlarda pek yazasım yoktu. O yüzden ara biraz uzadı biliyorum. Ama zorla , sanki mecburmuş gibi yazmakta bana göre değil. İçimden geldiği anda yazmalıyım ki samimi olsun, duygularım size geçsin.

Dün gece sıradışı bir aşk filmi seyrettim. Böyle sıradışı hikayeler ve Yahudilere yapılan zulümlerle ilgili filmler genelde oscarı kazandığı için Kate Winslet’ın “The Reader” filmiyle “en iyi kadın oyuncu” oscarını almış olması şaşırtıcı değil. Performansının oscarı hak edecek derecede olduğunu düşünmüyorum o ayrı.

Seyrettiğim filmlerde azıcık ucundan bile olsa aşk olması lazım. O zaman film benim için daha önemli bir hal alıveriyor. Ki sinema ve dizi sektöründeki senarist arkadaşlar da akıllıca davranıp genelde her filme biraz aşk iksiri damlatıyorlar ve filmleri daha cazip bir şekle dönüştürüveriyorlar. Seyirci sayısı da ister istemez katlanıyor böylece.

Aşk insanın kimyasını değiştiriyor diyorlar ya. O kimyanın, değişime ihtiyacı var onu bilmiyorlar. Hani kan şekerin düşer, telaşla çikolata, tatlı falan ararsın ya onun gibi bir şey aşk. Olmadı mı hasta gibi dolaşır, kendine enjekte edecek sevgi sözcükleri ararsın:)))
Mazhar Alanson ne güzel demiş ;“ hiç aşık olmadım diyenleri anlamıyorum, aşık olmayan eşektir” diye. Aşksız hayat olur mu hiç ? Birini sevmeden, ruhu nasıl coşar insanın ? Dinlediği şarkıların anlamı olur mu? Şarkıların yüzde doksandokuzu aşk üzerine yazılıyken hem de :)

Aşka, sevdiğin insana kendini iyi hissetmek için ihtiyaç duyarsın. Bu anlamda biraz bencilce tabi. Çünkü mutlu olman için o insan hep hayatında olmalı, oradan hiç çıkmamalı. Sesini hep duymalısın ki yediğin yemeğin tadını alasın. Duymadığın zaman midene bir sancı girer, kanın çekilir, hastalık belirtileri baş gösterir. Yataklara düşersin :P Hani Türk filmlerinde aşk acısından verem oluyorlar ya , bu yüzden işte :P Sevdiği kişi gelmeden iyileşemiyor hatun ;
“ Ekrem nerde annee, hala gelmedi mi yoksa ?” diye baygınlıklar geçiriyor :)))))))

Çocukken, dizi filmlerde, kriterlerime ve yaşıma uygun olan karakterlere aşık olurdum. İlk aşkı keşfim platonikti benim. Belki bir çok kişinin öyledir.Hayranlıkla, aşk birbiriyle kardeş olduğu için olsa gerek. Sadece ve sadece gördüğün, dokunamadığın ve seni hiç tanımayan birine sevgi beslemek…. Şimdi düşününce çok garip geliyor. Ama çocukken bile patlamaya hazır bir yanardağın lavlarının içimde bir yerlerde fokurdadığını anlıyorum şimdi.

Doğamızda var, aşka teslim olmak için can atıyoruz hepimiz. Bizim gibi etten, kemikten yapılmış bir insana bağlanmak, onun da bizi, belki de bizim onu sevdiğimizden çok sevmesi için deliriyoruz.
Sanırım, bu üç harfli kelime, bizi yoğun bakımdan çıkarıp, beynimize oksijen gitmesini ve kalbimize kan pompalanmasını sağlıyor.
Yoksa “eşek” değil de morgtaki ölülerden pek bir farkımız kalmıyor.


Malzemeler:


  • 250 gr. kıyma
  • 2 adet patlıcan
  • 2 adet kabak
  • 2 adet patlıcan
  • 200 gr.haşlanmış bezelye
  • 1 adet orta boy soğan
  • 2 adet çarliston biber
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 1/2 tatlı kaşığı acı biber salçası
  • tuz, karabiber,kimyon

Yapılışı:

  1. Patlıcanları alacalı soyup tuzla suda biraz beklettikten sonra küp küp doğrayın.
  2. Patates ve kabaklarıda soyup küp küp doğrayın.
  3. Üçünüde kızartıp kağıt havlu serdiğiniz genişçe bir tabakta biraz bekletin. (Böyle yemek fazla yağlı olmuyor)
  4. Bir tavada kıymayı kavurun.Üzerine ince ince doğradığınız soğan ve biberleri de katıp soteleyin.
  5. Salçaları, tuz,karabiber ve kimyonu katın.
  6. Kaynamış suyu bu harcın üzerine döküp 2 dakika sonra ocağı kapatın.
  7. Fırın kabınıza patlıcan, kabak ve patatesleri güzelce dizin.
  8. Üzerine haşlanmış bezelyeleri ve kıymalı harcı döküp gerekirse üstüne 1 parmak çıkacak kadar sıcak su ilave edip 170 derece fırında 40-45 dakika kadar pişirin.

ÖNERİYORUUUM !

The Reader
Filmin özünde çok büyük bir aşk yatıyor ama senaryo bunu insanın gözüne sokmadan işliyor.Filmde en çok beğendiğim yön de buydu, buram buram aşk kokmuyor ama bir erkeğin özünde ilk aşkını nasıl unutamadığını anlatıyor.
İki zamanlı geçen filmde, bir kadının (saflık mı, utanç mı yoksa cehalet mi ) kendince bir sebepten hayatından feragat etmesi acı bir yüzle karşımıza çıkıyor.
İzlenmesi gereken iyi bir hikaye.
Yesman
Üç kelimeyler "harika bir film"
Jim Carrey bu filmde yine tarzını bulmuş ve cuk oturmuş.
Hayatında "evet"e az yer ayıranların ve sürekli "evet" diyenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film.
Eğlendim ve keyif aldım.
Şiddetle öneriyorum.