31 Aralık 2007 Pazartesi

Mutlu Yıllar

2008

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Geçen yılbaşında dilediklerimizin kimi oldu, kimi olmadı.Olanlar için sevindik, olmayanları da bu yeni gelen yıla erteledik.Herkes bir umutla yeni yılın kendisi için çok iyi bir yıl olmasını bekliyor, geçen yılın bütün kötü şeyleri götürmesini istiyor. Ama iyi ve mutlu günlerimiz olacağı gibi, maalesef mutsuz günlerimiz de olacak yine bu yıl. Yine de iyi ve güzel olanların çok daha fazla olmasını hepimiz için diliyorum.
2008 yılı hepimize öncelikle sağlık, sonrasında huzur, mutluluk ve bol kazanç getirsin.
Hepimiz için bu yıl tertemiz geçsin ve yüreklerimiz kırgın değil sevgi dolu olsun.
Umutlarımız ve hayallerimiz gerçekleşsin.
Ve bu sanal ama bence sanal olmayan bu sayfalarda paylaşımlarımız bol ve tatlı olsun.


İYİ SENELER HERKESE !


29 Aralık 2007 Cumartesi

Tavuk Mantar Sote

Efeendiiiiim, herkese selamlar:)
Bayramdan önce gösterime giren ve çok seyretmek istediğim "Kabadayı" filmine dün akşam gittim.Film ben de iyi bir etki bıraktı.Oyuncular o kadar sahiciydiler ki. Şener Şen'in bunca yıllık oyunculuğu ve profesyonelliği zaten tartışılmaz.Komedi ve dram türlerinin her ikisinide çok başarılı oynayabilen Türk oyuncu çok azdır.Şener Şen de bu konuda benim için listenin en üstündedir, hatta tektir. "Kabadayı" da başarıyla oynadığı "Eşkiya" da seyredip çok beğendiğimiz karaktere yakın ama tabiki birebir benzemeyen bir tipleme çizmiş.Bu filmde de rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Şener Şen'in en sevdiğin filmlerini sırala deseniz 1-Muhsin Bey, 2-Eşkiya 3-Kabadayı olurdu.Yani bu filmi ilk üçe alırdım.Kenan İmirzalıoğlu'na gelince eğitimli olmadığı halde bu kadar iyi oyuncu olabilmesi ve kendini geliştirebilmesi içinde varola gelen yeteneğin bir dışa vurumu diye düşünüyorum. Psikopat bir mafya üyesini çok başarılı oynamış.Bence Türkiye'nin bir jönü var :))(Bir aralar böyle bir tartışma vardı Türkiye'de jön yok diye,alın bu film cevap). Rasim Öztekin'se filmin olmazsa olmazlarından.Hem espri ve renk katması açısından, hem de "cesur ve mert olmanın erkeklikle değil yürekle olduğu" mesajını vermesinden. İsmail Hacıoğlu ve Aslı Tandoğan'da fena değiller ama diğerlerinin yanında oyunculukları birazcık silik kalıyor.O kadar olacak.Filmin hiç mi kötü yanı yoktu derseniz. Kötü değil de eksik yanları vardı.Akılda kalıcı bir film müziğinin olmaması,özellikle son sahnelerde senaryoya gereksiz esprilerin katılması gibi. Neyse arkadaşlar, film beni genel anlamda tatmin etti.Hele "Beyaz Melek"ten sonra "budur" dedim.İzleyiiiiiiiin :))
Tarifime gelince;
Malzemeler:

  • Yarım kilo tavuk göğsü (kuşbaşı doğranmış)
  • 250 gr.mantar (konserve mantarım vardı ben onu kullandım)
  • 2 adet sivri biber
  • 1 orta boy kuru soğan (varsa arpacık soğan kullanın 10-15 adet)
  • 2 orta boy domates
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • tuz,karabiber,kırmızıbiber

Yapılışı:

Tencereye sıvıyağı dökün,soğanları ve biberleri soteleyin.Sonra tavukları katıp biraz kendi suyunda kısık ateşte pişirin.Mantarları katıp suyunu çekmesini bekleyin.(Benim konserve mantar olduğu için su salmadı)Küp küp kestiğiniz domatesleri de katın.Tuzunu,karabiber ve kırmızı biberleri de kattıktan sonra pişirmeye devam edin.Domateslerde içinde pişince altını kapatın.



Esen kalıııııınn :))))))))))))

ÖNERİYORUUUM !...

APOCALYPTO

2007 biterken, bu sene seyrettiğim en iyi filmlerin arasında Apocalypto'yu önermeden geçemeyeceğim.İzlemeyenler için söyleyeyim film köylerinde mutlu bir şekilde yaşayan Maya halkının hayatlarından bir kesit ile başlıyor.Sonrasında da o dönemin belgeseli gibi sahici bir film izliyorsunuz.Maya dilinde çekilen filme çok para harcandığı aşikar.Mel Gibson yine farkını ortaya koymuş.

24 Aralık 2007 Pazartesi

Pirinçli Kabak



Merhabaaaalaaaaarrrr :)))))))
Herkese tatil sonrası iyi haftalar diliyorum.
Benim ve benim gibi patronlarından izin koparabilenler için 1 haftalık, koparamayanlar içinse 4 günlük tatil bitmiş bulunuyor.Şu an işe konsantre olamıyorum biliyor musunuz? Öyle bir şalterleri kapatmışımki. Tatilde işin "i"si aklıma gelmedi, o derece yani :))Ama tatilde bu demek değil mi? Ne anlamı var işi düşüneceksek tatile çıkmanın???
Benim için gerçekten dolu dolu, güzel bir tatil geçti.Karşıyaka'nın o temiz deniz havasını bol bol içime çektim.Yürüyüşler,alışverişler,ziyaretler yaptım.Kendime bayram hediyesi olarak takılar, kazaklar aldım :p Kayınvalidemin yaptığı sarmaları götürdüm. Hem eğlendim, hemde çok keyif aldım.Güzel bir teneffüs molası oldu bizim için.
Giderken biraz gerildik havaalanında aslında. Çünkü 17.00 uçağını kaçırdığımız için 18.00 uçağına binmek zorunda kaldık. Aslında 16.31'de havaalanındaydık.Yani 1 dakika önce sistemleri kapatmış THY. Canları sağolsun. Ufacık !!! bir fark ödeyerek 18.00 uçağına bilet almak zorunda kaldık.İsteselerdi alabilirlerdi içeri aslında.Kaç kez aynı saatlerde gelip uçağa binmişliğimiz vardır.Ya kalabalıktan bunalıp böyle davrandılar, ya birazcık daha para kazanmak istediler ya da hakikaten çok dakik çalışıyorlar!!! bilemiyorum. Bizim gibi bir kaç aile de uçağı kaçırmıştı.Kaçırırlar tabi. Öyle korkunç bir trafik vardı ki gittiğimiz gün anlatamam.Taksimiz bir sürü cambazlık yaptı, arayollara girdi ama nafile. Yine de " 1 dakika" geç kalmayla binemedik uçağımıza.Neyse sorun para ya da geç kalmış olmanın verdiği suçluluk değil aslında.Onları bir şekilde telafi ettik. Ama THY uçuş şefi bayanın kafasını kaldırıp yüzümüze bile bakmaya tenezzül etmeden "sistemlerimiz kapandı" demesi, insanın sinirini zıplatıyor.
-"Arkadaşım!!! Ben seni seçip, senin havayolundan bilet almışım.Geç kalmış olabilirim ve bunun bedelini zaten ödeyeceğim -de- sen müşterin olan (senin çalıştığın firmana para kazandıran) bana bu tripleri niye atıyorsun ? Bana güleryüzle "kusura bakmayın ama yapabileceğimiz bir şey yok, prosedür böyle" diyemez misin? Bu çok mu zor? Müşterilerle muhatap olman için seni oraya kim oturttuysa onu tebrik ediyorum. Harika bir seçim yapmış.Tatil öncesi içimiz açıldı, senin o gül yüzünle :s
Karşıyaka'ya gidiş maceramız böyle başladı işte.Sonrası güzel oldu neyse ki.
Karşıyaka'yı seviyorum.Neden mi?

1. Öncelikle, çağdaş, modern, Atatürkçü bir yerleşim yeri olması. 2. Binaların ve sokakların düzenli olması (çarpık yapılaşma) olmaması.
3. Her evin genelde devasa balkonlarının olması.
4. Hemen hemen her sokakta bir eski kitapçı bulunması.
5. İnsanların ve özellikle esnafların sana duyduğu güven ve ilgisi.
6. Meşhur Türk kahvesi satan dükkânın önünde kuyruk oluşması.
7. Caddelerin ve sokakların temizliği.(Son zamanlarda tren yolu yerine tramvay gelecek olması ve doğalgaz döşeme çalışmaları yüzünden sokaklar kazılsa da)
8. Çarşıda veya sokakta yürürken insanların rahatsız gözlerle bakmaması.
9. Palmiye ağaçları.
10. Denizle içiçe bir yerleşim yeri olması.
11.Nerdeyse her sokakta limon veya portakal ağacına rastlamak.
12.
13.
Bu böyle yaz yaz bitmez :))
İstanbul'da doğup, yaşayıp başka bir yeri böylesine öven biri olmam garip karşılanmasın.Kendi şehrimi de çok seviyorum.İstanbul'umun sevdiğim taraflarını da bir başka yazımda paylaşırım sizlerle. Ooooohhh ne çok yazmışım böyle.Şimdilik bu kadar olsun.Sizi daha fazla sıkmayayım, tarifime geçeyim.Bu yemeği tatile çıkmadan önce yapmıştım.Döndükten sonra pek mutfakla haşır neşir olamadım. Yeni tarifler deneyeceğim yakında. Şimdi tarifime geçeyim;
Malzemeler:
  • 5 adet kabak
  • 1 adet orta boy soğan
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 150 gr.kıyma
  • 1 adet domates
  • 1/2 çay bardağı pirinç
  • 1 dolu yemek kaşığı biber salçası
  • Yarım demet dereotu
  • tuz,karabiber
Yapılışı:
Kabakların kabuklarını soyup yıkayın. Önce boylamasına ikiye kesin sonra 2 parmak kalınlığında
doğrayın.Soğanları yemeklik doğrayıp yağda soteleyin ve kıymayı katıp kavurun. Salçayı, küp küp kesilmiş domatesi ve dereotunuda katıp karıştırın. Kabakları da koyup biraz sararınca üstünü biraz geçecek kadar sıcak su koyup kısık ateşte pişirmeye devam edin.Tuzunu ve karabiberini de ilave edin. En son pişmesine 10 dakika kala pirincide katın. 10 dakika sonra ateşten alıp biraz dinlendirin ve servis yapın. Afiyet olsun.
Lezzetli, güzel bir sebze yemeği, yaz,kış sık sık tüketiriz, tavsiye ediyorum.

NOT: Tatile çıkmadan önce bana iyi dileklerde bulunan Biyo ve Recep Hilmi'ye teşekkürler!!

Görüşürüüüüüüüüzzz :))

ÖNERİYORUUUM !...

Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi-Emin Çölaşan
Tatilde bu kitabı okuyup bitirdim. Gerçektende şaşırıp kaldım. Hakikatende bu kadar emektar, dürüst, Atatürkçü bir gazetecinin, medya patronları tarafından iktidardakilere yaranmak uğruna nasıl harcandığını, nasıl sıkboğaz edildiğini ve sonunda kendinden ve kaleminden ödün vermeyip pes etmeyen Emin Çölaşan'ın kovulmasının hikayesini hayretler içerisinde okudum. Hiç bir şey göründüğü gibi değil, herşeyin bir perde arkası var. Bu olayın perde arkasını da okuyun derim ben.

15 Aralık 2007 Cumartesi

Tatile Çıkıyorum :)

Evet !! Bugün tatile çıkıyoruuuumm.

Saat 17.00 itibariyle İstanbul-İzmir semalarında kuşlar gibi uçuyor olacağım.Biraz değişiklik çok iyi gelecek.Karşıyaka'da bol bol gezip,eğlenip, dinlenip !!! döneceğim inşallah.Dönünce yeni tariflerimle ve paylaşımlarımla burada sizleri bekliyor olacağım.

Bu yüzden şimdiden herkesin KURBAN BAYRAMI'nı kutluyor, mutlu ve sağlıklı günlerin hep sizinle olmasını diliyorum. Görüşmek dileğiyle...



11 Aralık 2007 Salı

Tost Omlet


Farkında olmak...
Yaptığın hataların, şu anda bulunduğun durumun, ruh halinin, yapmak istediklerinin, yapamadıklarının, söylemek istediklerinin, söylemediklerinin ... Hayatının ve ona verdiğin önemin farkında olmak.İnsan, kurallarını hiç bilmediği bir oyun gibi atılıyor hayata. Onun içinde düşüyor, kalkıyor, puan alıyor, kaybediyor, ayağa kalkıyor ve tekrar devam ediyor yaşamaya. Bu döngüde farkındalık çok önemli. Anın farkında olmak, yani yaptığın her davranışı neden yaptığını bilme hali. Bu bilinçle davranırsan yani farkında olarak bir şey yaparsan bu doğru olmak zorunda. Çünkü farkında olarak yanlış bir şeyi yapamazsın. Kişisel gelişim için bu çok önemliymiş.Az hata yapmak ve kişiliğini doğru bir şekilde oturtmak için yaşadığın her anın, kurduğun her cümlenin, attığın her adımın farkında olacaksın.Konuşmadan önce düşünecek, sonra cümlelerini kuracaksın.Bir çoğumuz bunu başaramıyoruz bu bir gerçek. Böyle şeyler yazan o kadar çok kişisel gelişim kitabı varki. Okusak bunların içindeki maddelerin hangibirini birebir yapabileceğiz? Bence hayattaki kişisel gelişimi en doğru şekilde sağlayan şey tecrübedir.Hatalarından aldığın derslerdir.Bin tane kişisel gelişim kitabı okusan da aynı sonucu alamazsın.Böyle düşünüyorum :)Haksız mıyım?

Kahvaltı için hiç tarif vermediğimi farkettim. O yüzden buyrun basit ve süper bir omlet;

Malzemeler:

  • 2 adet yumurta
  • 3 dilim salam
  • 2 dilim taze kaşar
  • 1 tatlı kaşığı nebati yağ
  • İsterseniz içine bir kaç tane maydonoz
  • karabiber
  • tuz

Yapılışı:

2 yumurtayı tuz ve karabiberle çırpın.Yağı teflon tavada eritip yumurtaları tavanın ortasına boşaltın.Alt taraf kızarınca üst tarafın yarısına önce salamları, sonra kaşar peynirini ve en son maydonozu dizin. Diğer yarıyı dizim yaptığınız kısmın üstüne kapatın.Arkalı önlü çevirerek biraz daha kızartın. Resimdede gördüğünüz üzere tabağı süsleyip servis yapın.

Çok pratik, çok lezzetli, görüntüsüde hoş bir omlet oluyor.Zevke göre salam yerine pastırma, sucuk, sosis yada jambonla çeşitlendirilebilir. Afiyet olsun :))

Not: Bu arada dün gece "Altın Pusula" filmine gittik. Eşim gözlüklerini unuttuğu için en ön sıralarda oturduğumuzdan mıdır bilmem,filmi pek beğenmedik. Güzel sahneler olmasına rağmen fantastik sinemada "Harry Potter" ve "Yüzüklerin Efendisi"yle pek boy ölçüşebilecek bir film değil, benden söylemesi :)

ÖNERİYORUUUM !...

Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer)
Bir Meryl Streep hayranıyımdır.Hele bu filmde öyle karizmatik bir kadını oynuyor ki, hayran olmamak mümkün değil.
Ayrıca filmdeki o rengârenk, çeşit çeşit kıyafetler, takılar, ayakkabılar, çantalar öyle mükemmelki. İçim gitmedi değil. :)))
Özellikle bayanlar !!! Kesin izleyin :)
Ghost Rider (Hayalet Sürücü)
Motorsikletle gösteri yapan yıldız sürücü Johnny Blaze'in sevdiği insanları korumak adına şeytanla anlaşma yapmasıyla başlayan ve geceleri kendini bunun için kötülüklerin ve iblislerin avcılığına adayan, görsel efektleri çok iyi, hareketli bir film.

8 Aralık 2007 Cumartesi

Zeytinyağlı Pırasa

Geçen gün elime bir dergi geçti. 2004 yılından kalma bir dergi.Tekrar bir gözden geçireyim dedim. Geçmişten kalma olduğu için daha bir ilgimi çekti. Sanki geçmişe gidecekmişim gibi. :)Hakikaten de öyle oldu. O yıllarda gündemde olan konulara geri döndüm. Altını çizdiğim satırları (Okurken hoşuma giden, doğru bulduğum ve beni etkileyen satırların altını çizerim)tekrar okudum. Biraz nostalji yaşadım yani. Dergide ilgimi çeken "Modern Zamanların Gençlik Halleri" başlığındaki araştırma yazısıydı. 80-90 ve 2000'lerin gençlik hallerini maddeler halinde sıralamışlar.Benim dönemim 80 dönemiydi. Hani şalvar pantolonların, streç kotların giyildiği, vatkaların takıldığı, kat kat perma yapılan, ön tarafın kabartıldığı saç modellerinin kullanıldığı, erkeklerde ense traşının uzatılıp aslanbaş yapıldığı, shetland kazakların pantolonun içine sokulduğu, Özal'ın konuşurken kalemini gözümüzün içine içine soktuğu :)) , Madonna ve Michael Jackson'ın pop idolü olduğu, kot ceketlerin yakalarına ve çantalara binbir tane rozet takıldığı (özellikle gülen suratlı acid rozetleri), Beyaz Gölge, Kara Şimşek, Top Gun.. vs. seyredildiği, "herıld yani "gibi lafların moda olduğu bir dönemdi. Tam bir geçiş dönemiydi bizimki. Teknoloji çağına adım atılan, yaşanacak değişimin en başlarında serpilen gençlerdik biz. Bazı şeyleri tüketmemiş, henüz dejenere olmamış, manevi değerleri daha bir özümsemiş ve kaybetmemiş bir nesildik. Teknoloji ve yıllarla beraber çok şey değişti şimdi. Gençlerle beraber hepimiz değiştik. Ama yine de eski ergenlik yıllarıma döndüğüm zaman şanslı görüyorum kendimi. O yıllarda mutluydum diyebiliyorum. Şimdiki nesil bunu diyebiliyor mu acaba?

NOT: Son cümlelerimi dün akşam sokakta gördüğüm ve ağzında sakızlarla birbirlerine "lan" ve "abi" diye hitap eden genç kız!!! lara ithaf ediyorum. Yeni neslin tümü üstüne alınmasın.

Bu yazının üstüne zeytinyağlı pırasa tarifi iyi gider şimdi :))))))))))

Malzemeler:
  • 1 kilo pırasa
  • 2 adet orta boy havuç
  • 1 orta boy kurusoğan
  • 2 su bardağı sıcak su
  • 1/2 çay bardağı pirinç
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 adet limon
  • tuz

Yapılışı:

Pırasaları 3 parmak büyüklüğünde verev şekilde keserek yıkayın.Havuçları da yarım ay veya tam dilimler halinde doğrayın. Soğanı yemeklik doğrayın.Tencerede sıvıyağda soğanlar ve havuçları soteleyin.Pırasaları üzerine ilave edin ve suyunu salmasını bekleyin.Biraz kendi suyuyla sararsın ve pişsin. (Çok kaşık sokup karıştırmayın ki pırasalar dağılmasın, tencereyi sallayarak karıştırmayı deneyin.)Daha sonra 2 bardak sıcak suyu ve tuzunu da ilave edip kısık ateşte pırasalar diriliğini kaybedene kadar pişirin.Pişmesine yakın pirincini ekleyip 15 dakika kadar daha pişmesini bekleyin.(Pirinçleri pişmesine yakın katıyoruz ki lapa olmasın) Sonra altını kapatın, soğumasını bekleyin ve limonla servis edin.

Hoşçakalıınnn :))



ÖNERİYORUUUM !...

We are Marshall (Zafer Bizimdir)
Bir uçak kazası, Huntington’ın Batı Virginia kasabasını vurur, daha çok da Marshall Üniversitesini. Büyük uçak kazasında tüm futbol takımını ve teknik ekibini kaybeden Marshall Üniversitesi’ne Jack Lengyel gelir ve kimsenin istemediği o işi üstlenerek takımı yeniden toparlar. Filmin konusu böyle. Beğendiğim iki oyuncu var Matthew Mcconaughey ve Matthew Fox. İki Matthew'un da performansı çok iyiydi.


Seabiscuit (Zafer Yolu)
En çok okunan ve koskoca bir ülkeyi hayretten hayrete sürükleyen bir atın öyküsünü anlatan "Seabiscuit" adlı kitaptan uyarlanan bir film. Gerçek hayattan alınan bir öykü. Eşimin de çok sevdiği ve defalarca seyrettiği bir zafer ve başarı filmi.

4 Aralık 2007 Salı

Çaylı Fındıklı Kek

Selaaammm:))
Bu haftaya çok yoğun başladım.Siteyi dün güncelleyecektim ama fırsatım olmadı.Gerçi bugün de ilerleyen saatlerde tempolu iş saatleri beni bekliyor:( O yüzden fırsat varken paylaşmak istediklerimi paylaşayım.
Cumartesi günü iki filme birden gittim. Biri Beyaz Melek, diğeri Beowulf. Beyaz Melek, Babam ve Oğlum tadında bir film değil.Önce bunu söyleyeyim. Ağlıyor muyuz, evet ağlıyoruz. Ama hikâye ve konular zaten bu amaca hizmet ediyor. Yani senarist ve yönetmen Mahsun Kırmızıgül, bizi ağlatmak için çok uğraşmamış. Huzurevlerindeki yaşlı insanlara yapılan eziyeti gözlerimizin önüne sermesi ve herbirinin buruk hayat öyküleri -evlatları tarafından istenmeyen anne ve babalar, Kore Savaşı gazilerinin dramı, 1999 depreminin sarılamamış yaraları-gibi hazin hikâyeler bizi ağlatmaya yettiği gibi, gözyaşları kendiliğinden akıyor zaten. Ancak insan olmayan ağlamaz bu filmde. Kötü bir film değil, Türkiye'nin en usta, saygıdeğer oyuncuları var, hepside rollerinin hakkını fazlasıyla veriyor. Gidilme sebebi bu olmalı zaten filmin, reklâmı çok yapıldığı için gidilmemeli. Sonuç olarak; ağlatmaktan çok güldürmek daha zor gibi geliyor bana. Yanılıyor muyum? İlgilenenler için Beowulf'un yorumu da aşağıda.

Hani geçenlerde bir kek yapmıştım çok beğenilmişti demiştim ya, tarifi işte aşağıda :)
Görüşmek üzere, kendinize iyi davranın :)

Malzemeler:
  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı çay (çayın sadece demini bardağa koyun ve soğutun)
  • 1 paket kakao
  • 1 su bardağı fındık (kırılmış)
  • 3 bardak un
  • 1 paket kabartma tozu

Süslemek için:

  • Sprey krema
  • Çikolata sosu

Yapılışı:

Derince bir kapta yumurtalar ve şekeri çırpın.Sonra sıvıyağ, çay ve kakaoyu sırayla ilave edip çırpmaya devam edin.Eğer süslemek için krema veya çikolata sosu kullanmak istemezseniz yada sevmiyorsanız, kenara 1 subardağı kadar bu karışımdan daha sonra kullanmak için ayırın.Fındık,un ve kabartma tozunu da kattıktan sonra fırın kabınıza (kabı yağlamadan) bu karışımı dökün. 150 derecede yarım saat kadar pişirin. Fırından çıkınca sıcakken kenara ayırdığınız karışımı dökün ve üzerine yayın.İsterseniz böyle bırakın ya da pasta görüntüsü vermek için (kekide ıslak kek gibi oluyor çünkü) kremayla ve çikolata sosuyla süsleyin.Gayet şık ve lezzetli :) Afiyet olsun.

ÖNERİYORUUUM !...

Beowulf (Ölümsüz Savaşçı)
Animasyon sinemasının kendini bir tür olarak kabul ettirdiği ve bu anlamda çok iyi bir film. Çocuklar için değilde yetişkinler için yapılmış bence ve karakterler gerçekleriyle birebir benzetilmiş. Bir ara Angelina Jolie ve Anthony Hopkins'i gerçek sandım :)) Ama onun dışında hikâye anlamında biraz vasat. Animasyon sinemasının ne kadar ilerilere gittiğini görmek için seyredilebilir.
300 Spartan (300 Spartalı)
Bu filmi seyretmeyenler çok şey kaçırdı bence. Görsel anlamda savaş sahneleri bence muhteşemdi. 300 kahraman savaşçının efsanesini anlatan bu film görülesi filmlerden.
Over The Hedge (Orman Çetesi)
Eğlenceli ve aile değerleri aşılayan bir çocuk filmi.Önüne gelen her şeyi yalayıp yutmaya hazır tüketim toplumunun yayılmacılığını, her şeyi yozlaştırma kabiliyetini eleştiriyor. Orman Çetesi"nde yaşam alanları lüks konutlarla yok edilen sevimli hayvancıkların var olma savaşı hem ibret verici hem çok eğlenceli bir canlandırmayla anlatılıyor.

29 Kasım 2007 Perşembe

Fırında Ispanaklı Makarna

Alışveriş alışveriş alışveriş ....:))) En keyif aldıklarım arasında listenin üstlerinde yer alan ve asla vazgeçemeyeceğim bir zevktir benim için.Sadece bir toka bile alsam bu beni çok mutlu eder.Bana o gün kendimi iyi hissettirir. Bembi'nin Moda Blogu 'nu da bu yüzden çok sever ve takip ederim.Evlenmeden önce daha fazla alışveriş yaptığım aşikâr.Çünkü o zamanlar daha çok vaktim vardı.Arkadaşlarımla ya da kuzenimle öğlen çıkıp akşama kadar geze geze saatlerce alışveriş yaptığımı bilirim.Şimdi öyle bir lüksüm yok maalesef.Zamanım çok kıymetli artık.Daha kısa sürede ihtiyacım olan şeyleri alıp diğer yapmam gereken işlerime de vakit ayırmam gerekiyor.Hem çalışıp hem ev hanımı olmanın bedeli bu işte. Zamansızlık :((
Bayram yaklaştı, bir sürü şey almam lazım, kuaföre gitmem lazım :( Bayramdan önceki hafta sonu İzmir'e Karşıyaka'ya gideceğiz kısmetse. Sadece 2 hafta sonum kaldı.İmdaaaat !!!

Makarnanın her türlü çeşidine bayılırım.Bir çok kişi de sever herhalde. Hele kardeşim tabak tabak yer.Acaba önceki yaşamımızda İtalyan bir ailedenmiydik ? :p :))

Size dün akşam yaptığım bu lezzetli makarnayı öneriyor ve tarifini veriyorum ;

Malzemeler:
  • 1 paket fırın makarna
  • 1 kilo ıspanak
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 tatlı kaşığı kimyon
  • 1 tatlı kaşığı karabiber
  • tuz

Beşamel sos için:

  • 50 gr. margarin
  • 3 su bardağı süt
  • 2 yemek kaşığı un
  • tuz

Üzerine:

  • 250 gr. kaşar rendesi

Yapılışı:

Tencereye sıvıyağı koyup,ıspanakları kavurun.Pişmesine yakın tuz,karabiber ve kimyonu ilave edin.Makarnaları haşlayıp,süzün.Beşamel sos için ; ayrı bir tavada margarini eritin.Unu ilave edip topak topak olmadan ve karartmadan kavurun.Sütü yavaş yavaş ilave edip krema haline gelinceye kadar karıştırın.Tuzunu katıp 5 dakika kadar daha pişirin.Derince bir kapta makarnaları,ıspanakları ve beşamel sosu harmanlayın.Fırın kabınızı yağlayın.İçine karışımı boşaltıp üzerini düzeltin.En son kaşar peyniri rendesini de üzerine yayıp önceden ısıtılmış 180 derece fırında üstü kızarana kadar pişirin. Hmmmm enfesss :))




ÖNERİYORUUUM !...

Pan's Labyrinth (Pan'ın Labirenti)
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, İspanya'nın kuzeyinde çatışmalar sürerken,10 yaşındaki Ofelia adlı bir kızın, hamile annesiyle beraber Navarra'ya , üvey babası Kaptan Vidal'in yanına gitmesiyle başlayan ve yeni taşındıkları evin arka bahçesinde bulduğu esrarengiz bir labirenti keşfetmesiyle devam eden ve bu labirentte "Pan" adında bir yaratıkla tanıştıktan sonra hayatının değişmesini konu alan fantastik, masal tadında bir film. İzlenmesi gerek.:)
The Holiday-Tatil
Hayatları yolunda gitmeyen iki kadının birer haftalığına evlerini değiştirip birbirlerinin evlerinde tatil yapmaya başlamalarıyla aşkı yeniden keşfetmelerini konu alan romantik komedi türü bir film. Eğlenceli, gülümseten...
Füreya-Ayşe Kulin
Ayşe Kulin'in Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral'ın yaşamını anlattığı ve "uygarlık rüyamızın gerçeğe dönüşmesinde payı büyük olan Cumhuriyet'in tüm kadın sanatçılarına " ithaf ettiği bir biyografi kitabı.Tarihimize ışık tutan Atatürk anılarıyla bütünleşmiş dolu dolu bir eser.Biyografi tarzı kitapları sevdiğim için bu kitapta okurken bana keyif vermişti.Geçmişimize döndüm sanki...

26 Kasım 2007 Pazartesi

Levrek Buğulama

İyi haftalar diliyorum herkese !...
Yine bir haftasonunu daha geride bıraktık.Yine çabuk geçtiiii :p Misafirlerim vardı geçtiğimiz Cumartesi akşamı. Keyifli bir akşam geçirdik. Onlara çok sevdiğim bir kek yaptım. Çok beğenildi.Önümüzdeki günlerde tarifini buraya yazacağım.Dün sabahta çok erken kalktık eşimle diğer Pazar sabahlarına nazaran. Kahvaltı bile etmeden kendimizi dışarı attık.Çok temiz ve açık bir hava vardı.Sahil boyuna gidelim dedik.Bu güzel havayı değerlendirelim.Çünkü gri gökyüzülü günler yakında çoğalacak ve güneşe hasret kalacağız.Nitekim bugün kendini gösterdi şu saatlerde gri bulutlar :( Neyse sabah serinliği ve güneşi yüzümüze vura vura bir güzel yürüyüş yaptık. Temiz deniz havasını, kokusunu içimize çektik.Sonra bir de baktık ki Kumkapı balık halindeyiz :P:) (balık almayı Cumartesi gününden kafamıza koymuştuk zaten)Tezgâhları dolaştık, taze taze balıkları inceledik, pazarlığımızı yaptık ve levrekte karar kıldık. Aslında ben levreğin kızartmasını seviyorum ama fırında yapılan balığı özlediğimiz için buğulama olarak yapmaya karar verdim.Şimdi tarifini veriyorum :)

Malzemeler
  • 3 adet levrek (filetoluk)
  • 4 adet ortaboy kuru soğan
  • 3 adet patates
  • 2 adet domates
  • Yarım demet maydonoz
  • 2 diş sarımsak
  • 1 adet limon
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 bardak su
  • Karabiber
  • Tuz

Yapılışı:

Balıkları yıkayıp hazırlayın.Soğanları yarım ay şeklinde doğrayın.Patatesleri bir parmak kalınlığında yuvarlak dilimler halinde doğrayın.Domatesleri ve limonuda yuvarlak şekilde dilimleyin.Maydonozları saplarından temizleyip bütün şekilde yıkayın ve öyle bırakın.Genişçe bir borcama yada benzeri bir fırın kabına bir kat soğanın yarısını yayın.Üzerine balıkları dizin.Bir kat soğan daha yaydıktan sonra,sırayla patatesleri,domatesleri, limonu ve maydonozu kat kat yerleştirin.Tuzunu, ve karabiberini koyduktan sonra sıvıyağı ve suyu üzerine gezdirin.Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 40-50 dakika kadar pişirin.(Ben maydonozları kavrulmasın diye 20 dakika kadar üzerine folyo kapatıp pişirdim.) Sonra afiyetle yeyin :)))Buğulama soğuyunca daha bir güzel oluyor sevenler bilirler, bir gün sonra daha lezzetli bir hal alıyor:) Yeni tariflerde görüşmek üzere !!


ÖNERİYORUUUM !...

Smokin' Aces (Tehlikeli Aslar)

Bolca ünlü ve başarılı oyuncu barındıran hareketli bir film. Hikâyesi önce karışık gelse de daha sonra anlaşılır hale geliyor. Senaryo çok iyi kurgulanmış ve silah sahneleri çok iyi.

Sympathy For Mr.Vengeance (Haklı İntikam)
Cumartesi akşamı arkadaşlarımızla seyrettik bu filmi dvdde.Hepimiz çok beğendik. Kore sinemasının son yıllarda aşama katettiği bu filmde yine kanıtlanıyor. "Old Boy-İhtiyar Delikanlı " filminin yapımcılarının eseri. 2002 yapımı bir film. Filmin kareleri sanki birer fotoğraf karesi gibi.Yönetmen genelde sabit kamera kullanmış ve kamerayı çok iyi yerlere yerleştirmiş.Başarılı,seyredilesi bir film.

22 Kasım 2007 Perşembe

Kısır

Herkese merhabaaa !...

Hayatta herşeyi dozunda yapmalı insan.Geçen gün bir haber okudum.Tayvan'da üç ay boyunca günde 7 lt. su içen kız görme yetisini kaybetmiş.Beynindeki görme bölgesi hasar görmüş.Çünkü bir insan vücudunda normal miktarı 160 olması gereken sodyum, bu kızda 106'ya kadar inmiş. Çok ilginç bir haberdi.Biz günde 2 litre suyu zar zor içerken bu kız bunu nasıl başarmış şaşırdım.Günde en az 3 litre su içmek çok sağlıklı bir şey, bu doğru.Ama o dozunu fazlasıyla kaçırmış ne yazık ki:( İşte suyun bile fazlasının zararlı olduğunun kanıtı.Bunun yanında zayıf kalmak için pamuk yutanlar, yine kilo vermek için kokaine başlayıp daha sonra bırakamayanlar gibi daha bir çok vahim haber her gün gözümüzün önünde.

Bazı şeyleri tadında bırakmak, kendine zarar verecek olanlardan uzak olmak, kulaktan dolma şeylere inanmamak, biraz araştırma yaparak harekete geçmek... doğru kararlar vermek için faydalı olacaktır.Ben buna inanıyorum. Hayatımız ve onun içinde yaşayan bedenimiz o kadar değerliki aslında. Kıymetini bilene !...

Eveeet bunları paylaşmak istedim.Şimdi tarifime geçiyorum.Aslında bildiğiniz kısır :) Ama bilmeyenler ve denemek isteyenler için tarifi aşağıda :))

Malzemeler:

  • 2 su bardağı köftelik bulgur
  • 2 yemek kaşığı acı biber salçası
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 3-4 adet taze soğan
  • 1 orta boy kuru soğan
  • 1 demet maydanoz
  • 1 adet orta boy domates
  • Pulbiber,kırmızıbiber
  • 1/2 çay bardağı zeytinyağı
  • 1 adet limon
  • 2 tatlı kaşığı nar ekşisi
  • tuz

Yapılışı:

Derin ve büyükçe bir kaba koyduğunuz bulgurun üzerine bir parmak geçecek kadar kaynamış su dökün. Üzerine bulgurların şişmesi için bir bez örtün. O demlenirken taze soğanı,kuru soğanı,maydonozu ve domatesi çok ince kıyın.Bulgurun üzerine tuz serpip biraz karıştırın ve tekrar üstünü örtün. Daha sonra bulgura salçaları ekleyip yedirin (ben yoğurarak yapıyorum).Soğanları,maydonozu ve domatesi katıp karıştırın. Eğer çok acılı seviyorsanız pulbiber ve kırmızı biberi de ekleyin.Ama acılı salça katıldığında gerek kalmıyor,acısı yeterli oluyor.En son zeytinyağı,limon ve nar ekşisinide katıp marul, domates ve salatalıkla süsleyin ve tabiki onlarla beraber yeyin :)) Afiyet olsunnn.

Yeniden görüşmek üzere :))



ÖNERİYORUUUM !...



The Invisible
Hikayesi değişik, yaşam ve ölümün içiçe geçtiği sıradışı bir film.
Beni etkilemişti.İzleyin derim.


Saw 1-2-3-4 (Testere 1-2-3-4)
Gerilim ve korku sevenler için çok iyi bir seri.
Hepsini seyrettim ama birincisinin yeri her zaman ayrıdır.
Bu yüzden Testere 1 beni en çok etkileyendir.
Diğer gerilim filmlerinin aksine beni etkileyen tarafı,
zekâ ve yaşama verilen değerin oyunla ve ölümle birleştirilmesi
ve gerçek hayatta da bu vahşetin olabilirliği düşüncesi :o

19 Kasım 2007 Pazartesi

Peynirli Tava Böreği

Tatil istiyoruuummm...
Bana yetmiyor hafta sonu.Hafta sonu derken benim için sadece Pazar günü desek daha doğru olur.Cumartesi günü de yarım gün çalışıyorum çünkü ve bu yarım gün benim bütün günümü götürüyor gibi bir şey.Geriye bir tek Pazar kalıyor ve oda bana yetmiyor.Ne güzel olurdu şöyle
insanlar sadece yarım gün çalışıp bütün işlerini bitirebilseler ve günün diğer yarısı onlara kalabilse.Böyle olanlar vardır muhakkak.Ama benim gibilerden bahsediyorum.Geri kalan zamanı öyle güzel değerlendirirdim ki:) Kendime, aileme, arkadaşlarıma daha fazla vakit ayırabilirdim. Kurslara giderdim, spor salonuna yazılırdım, sosyal faaliyetlerde bulunurdum.
Daha belki bir sürü şey.Çok şikayetçi değilim ama yinede bunları hayal etmiyor değilim. He hiç çalışmasam diyelim onuda yapamam. Yapıma uygun değil. Okul bittiğinden beri iş hayatındayım onsuz da yapamam. Böyle devam yani ne yapalım. Bayram tatili,yılbaşı tatili, yıllık izin neyime yetmiyor :)) Çalış Pınarcım sen devam :))
Minicik, küçücük :) haftasonu tatilinde yaptım bu böreği. Çok pratik.Fırınada ihtiyaç yok.Ayrıca lezzetli de oluyor. Sadece ihtiyacınız olan teflon bir tava.

Malzemeler:
  • 2 adet yufka
  • 250 gr.beyaz peynir
  • 1 tutam maydanoz
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 1/2 çay bardağı süt
  • Toz kırmızı biber,karabiber (acılı isterseniz)

Yapılışı:

Teflon tavanızı sıvıyağla yağlayın.Yufkanın birini kenarları dışara gelecek şekilde tavaya yayın.Diğer yufkayı gelişigüzel parçalayın.Parçalardan birazını tavaya yaydığınız yufkanın üzerine dağıtarak yayın.Peynirli-maydanozlu harcın tamamını (isterseniz içine kırmızı biberle karabiber katın ben kattım) yufkaların üzerine dağıtın. Üzerine bir kat daha parça yufkalardan koyun.Bunun üzerine bir kasede karıştırdığınız sıvıyağ ve sütün yarısını bir kaşık yardımıyla yayın.Tekrar yufka parçaları koyun.Üzerine süt ve sıvıyağ karışımını tekrar gezdirin. En son tavanın dışına taşan yufkalarıda düzgünce üzerine kapatıp yağlayın.Ocakta çok kısık ateşte pişmeye bırakın.Bir tarafı pişince bir kapak yardımıyla çevirip diğer tarafını pişirin.İşlem tamam. Servis yapabilirsiniz :)) Üzeri çıtır, içi yumuşacık pratik bir börek. Tavsiye olunur.

Görüşmek üzere:))


ÖNERİYORUUUM !...


Click
Adam Sandler'ın filmlerini çok severim. Ama bu filminin ben de ayrı bir yeri var.Çünkü bu filmde hem güldüm, hem ağladım, hem de çok eğlendim.Ailece seyredilmesi gereken başarılı bir film.
Everyone's hero (Küçük Kahraman)
Animasyon sinemasını da çok severim.Hala çocuk ruhumu koruyorum yani.Bu filmide çok sevdim. Küçük bir çocuğun babasına olan bağlılığını, karşılıksız sevgisini ve bu uğurda yapabileceklerini anlatan, çocuklara ve ailelere doğru dersler veren, eğlenceli ve renkli bir film. Hemen dvd sini alın.


15 Kasım 2007 Perşembe

Etli Patates


Dizi film seyretmeyi sevenlerden misiniz? Biz ailece sevenlerdeniz. Ama Türk dizileri değilde yabancı dizileri seyretmeyi tercih ediyoruz.Bu sevgi yoğunluğu geçen sene başladı bizde.Lost dizisinin hayatımıza girmesiyle yabancı dizilere olan ilgimiz arttı.Artık televizyonu sadece dvd de dizi seyretmek için kullanıyoruz diyebilirim. Sadece bir bölüm seyredebilmek için haftanın bir gününü, bir saatini beklemek yok artık.Toptan alıp peşpeşe sinema havası tadında dizi seyretmesi bir başka. Şimdi bu moda yani, tavsiye ediyorum :) Şöyle mısırlarınızı patlatın kurulun televizyonun karşısına bir gecede dört-beş bölüm birden seyredin.Çok keyifli:)Sevdiğim dizilere bir top 10 listesi hazırladım.Şöyle ki;

  1. LOST (çok seviyorum,o kadar dizi seyrettim asla 2.sıraya inemedi :))
  2. Prison Break ( 3.sezonda Sarah yokmuş üzüldüm)
  3. Grey's Anatomy ( nazi lakaplı doktor favorim)
  4. Alias (Jennifer Garner'ın performansı çok iyi)
  5. House ( ukala bir adam bu kadar mı esprili olur)
  6. Heroes ( Peter'ın güçleri bende olsun)
  7. Sopranos (hem mafya olup, hem aile babası olmak zor iş, bir psikiyatrist şart :))
  8. 24 (Azem'in favorisi)
  9. Dark Angel ( aksiyon dolu, tabi aşkta yok değil)
  10. Friends (Yemekten sonra tatlı niyetine :))

Evet gelelim etli patatesin faydalarına :) Geçen hafta yapmıştım bu yemeği.Çalışan bayanlar için hayat kurtarıcı, pratik, sulu bir yemek.

Malzemeler: (2 kişilik)

  • Yarım kilo kuşbaşı dana eti
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 orta boy soğan (ince yemeklik kıyılmış)
  • 2 orta boy patates
  • 1 orta boy domates
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • Yarım yemek kaşığı biber salçası
  • tuz

Yapılışı:

Etleri pişene kadar suda haşlayıp, sonra biraz kendi yağıyla kavurun.Ayrı bir tencerede sıvıyağda soğanı kavurun.Kısık ateşte üstüne etleri katıp karıştırın. Domatesi küp küp doğrayıp ilave edin biraz soteleyip ,doğradığınız patatesleri de katın.En son salçaları ekleyin.Hepsini karıştırıp üzerini iki parmak geçecek kadar sıcak su koyup tencerenin kapağını yarım kapatın.Kısık ateşte pişirmeye devam edin.Patatesler pişince yemeğiniz olmuş demektir. Yanına salata ya da turşu güzel gider :))

Görüşmek üzere bol dizili günler :)

ÖNERİYORUUUM !...


Bourne Ultimatum (Son Ültimatom)
Düğüm çözülüyor.Matt Damon yine oyunculuğunu konuşturuyor.Temposu yüksek, aksiyonu yoğun bir film. Dövüş sahneleri hemen yanıbaşında oluyormuş gibi gerçekçi. 2007'nin bence en iyi filmlerinden.

Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan)
2004 yapımı bir film.Seyrettiğim en güzel romantik filmlerden biridir.Eski ilişkisini ,anılarını, hafızasından sildirmeye çalışan bir adamın bunu yaparken aslında bunların çok değerli olduğunu farketmesi, aklından silinse bile kalbinden silebilir mi gibi aşkın doğasını sorgulayan, ilişki içinde ne kadar iletişimsiz olunabildiğini gösteren senaryosu ve oyuncularıyla çok kaliteli bir film. Görsel açıdanda tatmin edici.Özellikle geçmiş silinirken arkada görüntülerin kaybolup şimdiki zamana geçişi çok iyi yapılmış. Sey-re-din.

12 Kasım 2007 Pazartesi

Fırında Soslu Kanat


İyi haftalaaaar!...

Bugün itibariyle 1 yaş daha yaşlandım.Evet yaşlandım diyorum.Çünkü 32 yaşımı doldurduğum için artık 20'li yaşlardaki gibi doğumgünlerimde çocuklar gibi sevinemiyorum.Eşimin, ailemin, arkadaşlarımın hatırlayıp kutlamaları, bana değer verdiklerini hissettirmeleri çok güzel tabi ki. Ama onun dışında biraz içim burkuluyor desem yalan olmaz. Gerçi yaşımı göstermediğimi, soranlara söylediğimde şaşırdıklarını biliyorum.Temennim ilerde de genç ve dinamik gözükebilmek :) Yaşlılık fobim yok kesinlikle.Buradan bu anlaşılmasın.Ama benim yaşlarımdaki herkeste olmuyor mudur bu? Ardında kalan yıllar çoğalmaya başlayınca insanın, biraz da olsa hafif bir ürkme yaşaması doğal bence. :(

Facebook'a yavaş yavaş ısınmaya başladım.İlk başlarda tuhaf gelse de, sıcak bir ortamı var.Henüz eski sınıf arkadaşlarımı bulamasam da umutluyum. Sıkılmadan bu olaydan karşılaşabiliriz belki onlarla.

Cumartesi akşamı bir arkadaşımın verdiği soslu kanat tarifini denedim.Çok güzel oldu.Hem pratik bir yemek hem de çok lezzetli.Üstelikte ekonomik :)Şimdi sizinle paylaşıyorum.

Malzemeler:
  • 1 kilo tavuk kanadı

Sosu için:

  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 1/2 çay bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı acı biber salçası (dolu dolu)
  • 1 yemek kaşığı acı toz kırmızı biber
  • 2 tatlı kaşığı kekik
  • tuz
Yapılışı:

Derince bir kabın içine sos için olan bütün malzemeleri koyun.İçine tavuk kanatlarını atıp güzelce harmanlayın. En az 4 saat buzdolabında bekletin.Tepsiye dizip 130 derecede fırında 1 saat kadar pişirin.Sıcak sıcak servis edin. Hatta tepsiyle masaya servis edin.Hem güzel görünüyor,hem de sıcaklığını koruyor. Yanında püreyle veya salatayla enfes bir yemek :))


ÖNERİYORUUUM !...

Premonition (Sıradışı)
Kendisini ailesine adamış bir kadının, kocasını bir kazada kaybettiğini öğrenmesiyle başlayan bulmacalar zinciri. Film çözülürken birbirinin içine geçmiş zaman kavramları çok güzel işlenmiş ve etkileyici bir sonla bitirilmiş.

Ben beğendim.Değişik, sıkmayan, kendini izlettiren filmlerden.

Şebnem Ferah-Mart 2007 İstanbul Konser Albümü
Şebnem Ferah'ın İstanbul Symphonic Project'le 10 Mart 2007'de İstanbul'da verdiği konserin kayıtları...5 stüdyo albümünden seçilen 22 şarkının senfonik düzenlemeleri bu albümde.Kendinizi konser ortamında hissediyorsunuz.

Albümde de yer alan ve en sevdiğim şarkılarından biri yukarıda :)


8 Kasım 2007 Perşembe

Mercimekli Bulgur Pilavı


Günaydınnn!!!

Havalar iyice soğudu değil mi? Küresel ısınmadan, soğumaya geçiş yapmışız gibi hissetmeye başladım. Sevmiyorum ben soğuğu. Ne yapayım? Benim mevsimim kesinlikle yaz. Gri olmayan, açık, masmavi bir gökyüzü, sapsarı,sımsıcak bir güneş, hafif kıyafetler.... Neyse, nankör olmamalıyım. Kışıda sevmeliyim, karıda, çamuruda :P
6 Kasım'da Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryum'un da Türkiye Blog Konferansı vardı.
Çalışmak zorunda olduğum için gitme gibi bir şansım olamadı ama çok gitmek isterdim doğrusu.
Sitelerden takip ettiğim kadarıyla blog yazarları için çok faydalı ve aydınlatıcı bilgiler aktarılmış.

Mert Ulaş konuşmasında çok doğru bir tespit yapmış ve demiş ki ; "Belki yıllardır topluma okuyun,okuyun demek yerine yazın yazın demeliydik. Çünkü yazan insan okumaya başlıyor.Diğer blogları en çok okuyanlar da yine blog yazarları. Bu açıdan bakıldığında blog yazarlığını kişisel bir gelişim aracı olarak görüyorum.Blog Yazarları niçin yazar? En temel olarak, samimi şekilde kendisini ifade eder."

Yeni başlamış bir blog yazarı olarak bu tespitine imzamı atıyorum. Çünkü bu işe başladığımdan beri daha fazla okuyan, daha çok site gezen, daha araştırmacı biri oldum çıktım diyebilirim.Bunun bana katkısı çok güzel olacak diye düşünüyorum. Yazmak ve paylaşmak tek yapmam gereken bu.

O zaman geçenlerde yaptığım pilavın tarifini yazmaya başlayayım;

Malzemeler:
  • 1,5 su bardağı bulgur (iri bulgurum vardı ben onu kullandım)
  • 1 su bardağı haşlanmış yeşil mercimek
  • 2 ,5 su bardağı su
  • 1 orta boy soğan
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • tuz

Yapılışı:

Bulguru ayıklayıp, yıkayın.Soğanı yemeklikten biraz daha küçük doğrayın.Tencereye yağı koyup soğanları sararıncaya kadar kavurun. İçine suyu ilave edin. Kaynayınca bulguru ve haşlanmış yeşil mercimeği katın.Tuz ve kimyonuda kattıktan sonra kısık ateşte suyunu çekmesini bekleyin. Çekince tencerenin üstüne bir bez veya kağıt havlu kapatıp demini almasını bekleyin.

Sevdiğimiz, çok lezzetli bir pilav. Deneyin derim :)

Şimdiden afiyet olsun.

ÖNERİYORUUUM !...


Music and Lyrics - Söz ve Müzik
Romantik komedi türü sevenler için hoş bir film. Hugh Grant'in 80'li yılların pop idolü olarak performansı ve dansları muhteşem.
Çok sevdiğimiz için sabahları, yukarıda da dinleyebileceğiniz şarkıyla (filmin lokomotif şarkısı) uyanıyoruz.Sabah alarmımız oldu:)

4 Kasım 2007 Pazar

Kupa Kurabiye


Herkese merhabaa !!

Bundan böyle bu sayfamda sizlerle denediğim yemek tariflerimi, anılarımı, düşüncelerimi,içimden geldiği gibi paylaşmak arzusundayım. Umarım sizlerde bana katılırsınız.Çünkü paylaşmanın insanın ruhunu besleyen yegâne şey olduğunu düşünüyorum ve bu bana büyük haz veriyor.
Bugün hava çok güzeldi. Sabah eşimle beraber sabah yürüyüşüne çıktık.Hafif sabah serinliği vardı tabii. Ama en sevdiğim zamanlardan biridir bu. O serinlikte güneşin o sıcak sıcak yüzüne vurup ısısını hissettirmesi mutluluk vericidir.
Yürüyüş dönüşü alışveriş yaptık ve Azem'in (eşim) de çok sevdiği kurabiyeden yapmaya karar verdim.Ve ilk tarifim bu olsun istedim. Hem sitemin ismine yakışacak tatlı bir tarifle açılışımı yapmış olurum diye düşündüm. Lafı fazla uzatmadan sizlerin de beğeneceğinize emin olduğum
bu kurabiyelerin tarifi işte buyrun ;

Malzemeler:
  • 1 paket katı yağ (oda ısısında beklemiş ve yumuşamış)
  • 4 su bardağı buğday nişastası
  • 4 yemek kaşığı pudra şekeri
  • 1 paket vanilya
  • 1/2 paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar un

Piştikten sonra:

  • 1 yemek kaşığı tarçın
  • 1 yemek kaşığı pudra şekeri
Yapılışı:

Derince bir kaba önce yağı koyun. Üstüne nişasta ve pudra şekerini döküp yoğurmaya başlayın.Vanilya ve kabartma tozunu da koyduktan sonra en son kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar ununu ilave edin.Ele yapışmayacak bir hamur elde edin.(Ben hamurun yarısına 2 yemek kaşığı kakao ilave edip ayrı bir yerde yoğurdum.Kakaolusunu da yapmak istedim çünkü.)Sonra oklavanızla hamurunuzu açıp kurabiye kalıplarınızla şekilli hamurlar çıkartıp (ben ismi kupa kurabiye diye kalpli kalıbımı seçtim) yağlanmamış tepsinize dizin. 170 dereceye ayarladığınız fırınınızda 20 dakika kadar pişirin. Zaten kokudan ve üzerlerinin hafif çatlamasından piştiğini anlayabiliyorsunuz.
Bir buzdolabı poşetinin içine birer kaşık tarçın ve pudra şekerini koyup karıştırın.
Fırından çıkan ve ılınmış olan kurabiyeleri (kakaosuz olanları) bu poşetin içine atın ve poşetin ağzını kapatıp alt üst ederek tarçın ve şekerin kurabiyelere yapışmasını sağlayın.
Artık afiyetle yiyebilirsiniz.

Akşam çayla birkaç tanesini götürdük. Ama sütlede çok güzel oluyor. Bilginize...

Sayfamda tariflerimden sonra birde severek dinlediğim müzik parçalarından birini bulacaksınız. Bugün Celine Dion'un "Because you loved me" parçasını seçtim.

Ayrıca önerebileceğim film ve dizileri, müzik albümlerini, ve kitapları da sizinle paylaşacağım.Her tarifimden sonra ÖNERİYORUUUM ! başlığı altında onlarda yerlerini alacak. Sizin de önerilerinizi bekliyorum.

Yeniden görüşmek üzere.Kendinize iyi davranın. :))





ÖNERİYORUUUM !...

DIE HARD 4.0 - (Zor Ölüm 4)
Aksiyon ve macera dolu bir film. Sinemada seyredemediyseniz muhakkak dvd sini alıp seyredin. Maddi anlamda bayağı para harcanmış,görsel anlamda sahneler açısından insanı tatmin eden ve zevkle izlenebilecek doludolu bir film. Bruce Willis unsurunu saymıyorum bile.


Celine Dion - A New Day Has Come
Bu bayanın sesine hayran olmamak mümkün değil.Albümün içindeki en sevdiğim parçasını yukarıda dinleyebilirsiniz.
Siyah Kan-Jean Christophe Grange
Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol. Paris.İlk temas.Kuala Lumpur.Hayat Yolu.Uçuşan ve Çoğalan.Sonsuzluğun İşaretleri. Kamboçya. Bal ve Fresk. Tayland. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bir mekânda neler olduğunu anlayacaksınız ! Bangkok. Gerçeğin rengi aynı zamanda yalanında rengidir ! Ve Paris. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor. Çabuk saklan, Baba geliyor.

Akıcı, sürükleyici, gerilim dolu,daha ne diyeyim, alın, okuyun :)