27 Şubat 2009 Cuma

Ton Balıklı Salata



Mutluluk bir "puzzle" mı ?

Bu soğuklardan dolayı hiç yataktan çıkasım yok.Resmen tırmalıyorum çıkmamak için. Alarm çalıyor, ben yorganın içine daha bir gömülüyorum sanki. Hafifçe gözlerimi aralayıp pencereye baktığımda beni ısıtan, heyecanlandıran güneş ışıkları yerine gri rengin hakimiyetini görünce daha bir kuvvetli kapatıyorum gözlerimi. Alarm zıvanadan çıkıp, geç kalma dürtüsü iyice ayyuka çıkınca ayaklarımı sürte sürte, omuzlarım düşük ve asık bir suratla kendimi banyoda buluyorum.
Bin elli kere soğuk suyu yüzüme çarparak kendime geliyorum. Kışa, soğuğa lanet okuyup lahana gibi kat kat giyiniyorum ve haydi bakalım işbaşı :s

İnsanoğlu çok nankördür.
Yaz gelir, sıcaklardan bunalıp kış hasreti çeker. Kışında yaz gelsin, yaz gelsin diye veryansın eder.
İşsiz olan, işi olsun diye çabalar. İşi olanda böyle tatil olsun, uyuyayım diye can atar.
Saçı düz olan dalgalı, dalgalı olan düz ister. Sakinlik hareketi, gürültü, sükuneti tetikler. Hep bir şeylerin zıttına -ki bu genelde bulunduğun durumun tam tersidir-
ihtiyaç ve özlem duyulur.
Hep eksik bir yan vardır. Ancak o eksik parça bulununca mutluluk resmi tamamlanır. O parça ilk olarak olması istenilen , listenin başındaki, en öndeki ve dua ederken ilk dilenen şeydir.
O olana kadar sahip olunan diğer değerler, göz ardı edilir ikinci planda kalır.
İnsanoğlu neye açsa ve onu ne doyuracaksa hep ona özlem duyar.
Önceliği o olur.
Onu elde edene kadar da asla tatmin olmaz. Bu yüzden tam anlamıyla mutlu olamaz.
Bana göre “insanların mutsuzluğu kendi tatminsizliklerindendir

Canlılarla hayatımız sarılı.
Ailemiz, eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımız var hepimizin.
Bazılarını çemberimize dahil edip, bazılarını etmiyoruz. Çemberdekilere değer verip onlardan da aynı değeri bekliyoruz.
“Ben üç kere selam verdim, o da bir kere versin. Ben geç kalacağımı söylüyorsam, o da söylemeli. Ben ona yardım etmiştim, o neden etmesin ? Aramadı, banane o da arasın.” gibi beklentilerimiz olmayınca canımızı sıkıyoruz, istediklerimiz olmadığı zaman tatmin olamıyoruz. Bu da mutsuz olmamızı kolaylaştırıyor.
Ne kadar veriyorsak, o kadarını söke söke bekliyoruz.
Ne bir eksik ne bir fazla.
Aslında “kendimizi çok seviyoruz”da farkında değiliz.
Sizce zırhlarımızı kuşanmasak, hep daha fazlasını istemesek mutlu olmamız kolay olmaz mı ?




Gayet sağlıklı ve lezzetli bir salata ;
Malzemeler:


  • 1 kutu ton balığı konservesi
  • 1 adet kıvırcık marul
  • 1 adet kırmızı lahana
  • 2 adet salatalık
  • 1 adet kuru soğan
  • 1 kutu mısır
  • 5-6 adet çeri domates

Salata Sosu için:


  • 1/2 çay bardağı zeytinyağı
  • 1 limon
  • 1 tatlı kaşığı nar ekşisi
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • isterseniz acı toz kırmızı biber

Yapılışı:

  1. Kırmızı lahanaları ince ince kıyıp biraz limon suyu ve tuzla harmanlayın.
  2. Marulları iyice yıkadıktan sonra parmak kalınlığında şeritler halinde doğrayın.
  3. Kuru soğanı ince ince doğrayın.
  4. Salatalıkları yıkayıp doğrayın.
  5. Çeri domatesleri yıkayın.
  6. Mısırı süzün.
  7. Salata tabağınıza bunları güzelce yerleştirin.
  8. En üste ton balıklarını koyun.
  9. Sosunu sos malzemelerini çırparak hazırlayın.
  10. Servis yaparken sosunu ekleyin.

ÖNERİYORUUUM !

The Curious Case Of Benjamin Button
F. Scott Fitzgerald’ın 1920’lerde yazdığı ve seksenli yaşlarında doğup, geriye doğru yaşlanan bir adamı konu alan hikayesinden uyarlanan “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi” Brad Pitt oyunculuğuyla karşımızda.
13 dalda oscara aday gösterilen film ödül gecesinden eli boş dönmese de en iyi makyaj, görsel efekt ve sanat yönetimi dallarında aldığı ödüller yeterli miydi tartışılır.
Değişik bir hikaye olması ve Brad Pitt'ten beklenmeyecek derecede iyi bir performans görmem filmi bana sevdirdi.
İzlenmesi gereken ilginç ve duygusal bir yapım olduğunu düşünüyorum.
FRINGE
Lost'un yapımcılarından Lost kadar sağlam bir dizi daha görmek beni memnun etti.
Gizem, sıradışı olaylar, hikaye ve görsellik dolu bir bilim-kurgu dizisi.
Bu dizininde müptelası olunacak gibi.

19 Şubat 2009 Perşembe

Damla Çikolatalı Kek

Değil mi?
Gece gözlerimizi kapadığımızda gezegenimizde 800 milyon kişinin aç uyuduğunu biliyor muydunuz? Yaşadığımız ülkeden sadece birkaç paralel aşağımızda insanlar yiyecek besin bulamadıkları için ölüyorlar. Silaha ve kurşuna bu kadar para dökülürken ne ironik değil mi?

BM Uyuşturucu ve Suç Bürosu bir araştırma yapmış. 155 ülkenin üçte birinde insan kaçakçılarının çoğunun kadınlar olduğu belirlenmiş. Ne kadar ilginç değil mi ?
(Tehlikeli olduğumuzu bilirdim de bu kadarını tahmin etmezdim :(

“One minute” kelimelerinin anlamını artık Türkiye’nin yüzde 48’i başta olmak üzere herkes öğrendi. Ne güzel değil mi?
(Ülkemize gelen bir çok turist ve müşteri “nobody knows English here” diyemeyecek artık)

İstanbul’da trafik sorunu çözülsün diye çok sayıda kavşak yapılıyor.Bunlar keşmekeşi daha çok arttırdığı gibi 3. köprü içinde bilinçsizce, doğayı tahrip edecek şekilde inşaat bölgeleri seçiliyor. Bu yüzden de İstanbul’da az sayıda olan yeşil örtülü alanlar daha da azaltılmaya çalışılıyor. Ne kadar acı değil mi?

AB’ye girmeye çabalarken, demokratik bir ülke olduğumuzu savunurken hala “youtube”un kapalı olması saçma değil mi?

5 yaşından itibaren her gün TV izleyen bir çocuk 15 yaşına gelene kadar 18 bin cinsel taciz, saldırı, kavga ve işkence yolu öğreniyormuş. Ne korkunç değil mi?

Bir Japon yılda 25, bir İsveçli 10, bir Fransız 7 kitap okuyor, Türkiye’de ise 6 Türk ancak bir kitap okuyabiliyor. Ne kadar vahim değil mi?

Böcekten, yılandan, kapalı yerlerde kalmaktan daha çok “insanlardan, yakınlık kurmaktan ve başarısız olmaktan” korkuyormuşuz. Ne tuhaf değil mi?

Genelde insanlar ne zaman tek başına yemek yemek durumunda kalsa, evdeyse çorba yapmaya, dışarıdaysa garsona ilk olarak “ne çorbanız var” diye sorarlarmış.
Yalnız kalınca içleri üşürmüş.İçlerini ısıtmak isterlermiş çorbayla.Aynı şekilde ruhen kirlenmiş veya ahlaken yanlış yapmış hisseden insanların duş alma isteği de duygularını somut bir şekle dönüştürmeye bir başka örnekmiş. Ne enteresan değil mi?

Peter Straub’un “Yitik Oğlan Yitik Kız” adlı kitabında, romandaki evli erkek karakter, eşini ;

“bir orman resmi düşünün, en önde tek ve kocaman bir ağaç duruyor. Onun arkasındakiler flu ve çok uzak.” diye tanımlıyor. Ne kadar hoş değil mi?


Çırptım,çırptım,karıştırdım. Damla çikolatalı kek yaptım :)

Malzemeler:

  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı esmer şeker
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı süt
  • 3 su bardağı un
  • 1 su bardağı damla çikolata
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu

Yapılışı:

  1. Yumurtaları köpürene kadar çırpın.
  2. Şeker ve vanilyayı katıp çırpmaya devam edin.
  3. Sıvıyağ ve sütü katın.
  4. 3 su bardağı un ve 1 paket kabartma tozunu bir kapta karıştırın.
  5. Sonra eleyerek karışıma katın.
  6. İyice çırptıktan sonra damla çikolataları da ilave edin.
  7. 150 derecede önceden ısıtılmış fırında 45 dakika pişirin.

Issız Adam Film Müziği-Michel Fugain-Une Belle Histoire

ÖNERİYORUUUM !

WALL-E
Hayatımda izlediğim en güzel animasyonlardan biriydi.Hikaye,anlatım ve detaylar çok iyiydi , 2 robotun aşkı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
6 dalda Oscara aday olduğunu belirteyim bilmeyenler için.
''En iyi animasyon'' , ''En iyi orjinal müzik'' , ''En iyi orjinal şarkı'', ''En iyi ses kurgusu'', ''En iyi orjinal senaryo'', ''En iyi ses mikrajı''
Hepsini kazanamasa da eli boş dönmeyeceğine eminim.
Mutlaka izlenmeli.



MIRRORS
Gerilim sevenlerin beğenecekleri bir film.
Görsel efektler, hikaye oldukça başarılı.
Kiefer Sutherland'in başrolde olduğu filmin sonu akılda kalıcı nitelikte.
İyiki izlemişim dediğim filmlerden.

12 Şubat 2009 Perşembe

Sevgili Pandoracım beni sevdiği bloglar arasında ödül vermeye layık görmüş. Teşekkür ediyorum arkadaşıma :)
Ben de bana layık görülen bu ödülü sağ tarafta takip ettiğim bütüüüüün blogdaşlarıma gönderiyorum.
~~~~I LOVE YOUR BLOG~~~~

11 Şubat 2009 Çarşamba

Pırasalı Börek


IN THE BUS...
Sık sık otobüs ve tramvaya binenler biraz sonra yazacaklarıma şahit olmuşlardır mutlaka.
Bu ulaşım araçları her gün “yurdum insanı” profilleriyle doludur.Bu vatandaşlarla yolculuk etmek bazen tebessüm edici, bazen can sıkıcı haller alabilir.
Geçenlerde iş çıkışı otobüse bindim. Otobüs benim bindiğim durakta hemen doluveriyor zaten.Diğer duraklara uğramasına gerek yok :)
“Tecrübeli ve bilinçli” otobüs yolcuları olarak hepimiz arkalara doğru ilerliyoruz. Ben de ayakta yolculuğuma devam ediyorum.Bir durak sonra, tutunduğum koltuktaki şahıs inmek için kalktı, bana yer verdi. Ben de oturdum. Oturmadan önce yanımda ayakta dikilen kadın ben oturunca kendisine yer verilmedi diye mi nedir, çantasını omzumun üzerine yerleştiriverdi.Nerdeyse kafamın üstüne koyacak. İtmeye çalışıyorum, kendimi çekiyorum nafile. En sonunda dayanamadım kibarca uyardım.
Amanııııın, kadın tam bir şirret çıkmaz mı?
-Rahat rahat oturuyorsun bir de çantama laf söylüyorsun.
-Çantanı omzumda taşıyarak yolculuk etmek zorunda değilim.
-Ayaktayken sen de benim üstümdeydin.(Külliyen yalan, otobüslerde kimseye değmeden yolculuk yapanların yarışması olsa ben birinci olurum, kadının amacı benimle tartışmak, gazını çıkarmak, belki de kendisine yer verilmesini sağlamak)
Baktım, kadın devam edecek tartışmaya. Ki ben bu tip yerlerde kavga edilmesinden, tartışılmasından hiç hoşlanmayan biriyim. Böyle davrananlara da “çok yanlış” diyen gözlerle bakarım.
-Kusura bakmayın akşam akşam sizinle tartışamayacağım, tarzım değil
dedim ve hemen kulaklıklarımı taktım. Müzik dinlemeye başladım.
Benimle tartışmak için can atan kadın dondu kaldı.
“Bazen susmak en etkili cevaptır” lafının hakkını verdim :p Kendimle gurur duydum ki benim annem, kardeşimle ben çok küçükken otobüse binip, kendisine yer vermeyen erkek otobüs yolcularından birini kurban olarak seçip kafasına çanta geçirmiş insandır.İki küçük çocuklu kadına yer verilmedi diye otobüsü birbirine katmış bir kişiliktir. Bu anlamda annemin genlerini almamışım yani :)

Komik anlar da yaşanmıyor değil tabi.
Bir kere otobüse bir teyze binmişti, daha bu akbiller yeni yeni piyasadaydı ve belediye otobüs şoförleride akbil satışı yapmıyordu. Teyze para vermeye kalkınca şoför, yolculara fazla akbili olan var mı sor demişti.

Teyze otobüsün içine doğru güçlü bir sesle bağırmıştı ; “ Fazla akfili olan vaar mıııı?”
Akfil demişti, hahahaha !!!!

Bir de geçen gün bir belediye otobüsünün üzerindeki reklam yüzünden otobüse gıcık oldum neyseki bineceğim otobüs değildi :) Belki siz de görmüşsünüzdür. “Vakit” gazetesi reklamı. Reklam şu; “Bazı gazeteler okunmak içindir (üstünde Vakit gazetesinin fotoğrafı)
Sol tarafta da “Bazı gazeteler kullanmak içindir” (Üstünde içki şişesine sarılmış bir gazete fotoğrafı) Ne kadar taraflı ve ayrımcı bir düzeyde:(
Yandaşlığın ve ideolojik yaklaşımın halkın içine sızdırılmaya çalışılması bu olsa gerek :(


Toplu taşıma araçlarının içinde genelde tek tip bir ifade şekli vardır. Asık bir surat ve tek bir noktaya bakış. Bu beni biraz kassa da yolculuğum uzun sürmediği için pek dert etmiyorum.
Hem bazen eğlenceli de olabiliyor akfil olayında olduğu gibi :)
Yürümeyi çok sevdiğim için bazen üç durak kadar yürüyüp öyle biniyorum.
Ama en sevdiğim otobüs yolculukları şehirlerarası olanlar. Otobüsün markası Mercedes olursa da değmeyin keyfime :))

Bu börek lezzet anlamında "10" puanı hakeden bir börektir. (Yemekteyiz'de hiç 10 puan veren oldu mu, ben görmedimde :))

Malzemeler:

  • 1 kilo yufka
  • 1 kilo pırasa
  • 2 adet havuç
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 4 su bardağı yoğurt
  • 2 yumurta
  • Karabiber, kimyon, tuz



Yapılışı:

  1. Pırasaları yıkayıp çok ince kıyın.
  2. Havuçları rendeleyin.
  3. Sıvıyağda önce pırasaları kavurun.Sonra pişmesine yakın havuçları katın.
  4. Tuz, karabiber ve kimyon ilave edip ocağı kapatın.
  5. Yufkaları sigara böreği yapacakmış gibi tek bir yufkadan 6 parça çıkacak gibi üçgen şeklinde kesin.
  6. Genişçe bir kapta 3 su bardağı yoğurt, 1 yumurta ve 1 kaşık sıvıyağı çırpın.
  7. Üçgen yufkalara önce bu yoğurtlu harçtan sürüp, sonra pırasalı harçtan koyun ve sigara böreği sarar gibi sarın.
  8. Yağladığınız tepsiye yanyana dizin.
  9. Üzerlerine 1 su bardağı yoğurt ve 1 yumurtanın sarısını çırptıktan sonra sürün.
  10. En son susam ve çörek otuyla süsleyip 180 derecede fırında pişirin.


ÖNERİYORUUUM !

Five Fingers
Üstteki filmle ortak yanları var politik anlamda.
Sarsıcı bir finalle sizi darmadağın eden,şaşkına çeviren,inanılmaz bir film!

Laurence Fishburne ve Ryan Philippe performanslarıyla filme ivme kazandıran iki isim.
Nerdeyse tek melanda geçen film yinede göz dolduruyor.
Bu tarz filmleri sevenler mutlaka seyretmeli :)

Rendition
Bir defa kurgusu çok başarılı.
İki farklı zaman birbirinin içine çok iyi geçirilmiş. Filmi özellikle bu anlamda çok beğendim.
Senaryo-mekan-senaryonun işlenişi-müzikler çok iyi.
Oyuncuların performansları üst düzeydeydi.
Meryl Streep gene o ustalığını konuşturmuş. Fimde olduğunu kesinlikle hissettiriyor.
Politik yönden iğneleyici mesajlar veren çok kaliteli bir yapım.
Keşke daha önce seyretseymişim.

3 Şubat 2009 Salı

Kadayıf Dolması

Şu aralar ……
Şu aralar farklı, daha önce hiç gitmediğim bir ülkenin, bir sokağındaki sakin bir cafede kahvemi yudumlamak, daha sonra oradan çıkıp etrafa bakınarak saatlerce yürümek istiyorum.
Seyahat etmek, yeni yerler görmek, kendi ırkımdan farklı insanların nasıl yaşadıklarına şahit olmak, küçük bir gezgin olmak istiyorum şu aralar.
Barış Manço bunu ne kadar güzel başarıyordu değil mi?
Dünyanın dört bir köşesine gidip ilk defa karşılaştığı insanlarla çabucak iletişim kurabilen nadir insanlardan biriydi. Benim yaşımdakiler için çok özeldi.
“Domates, biber, patlıcan” diye bir şarkı yazıp bunu aşkla harmanlayıp herkese bağıra bağıra söyletebilen gerçek bir sanatçıydı. On sene olmuş bizlerden ayrılalı. Zaman kavramı beni yine dumura uğrattı.

Yaşadığım ülkeden farklı bir çok unsurla karşılaştım gittiğim şehirlerde.
Avrupa’da binaların çoğu gri renkmiş gibi geldi bana. Havanın sürekli kapalı olması onları öyle gösteriyor sanırım. Ama ip gibi dizilmiş binalar,birbirine paralel ve düzenli.Çarpık kentleşme yok.(Brüksel’de öyleydi.)
Müthiş bir düzen hakim. Beklediğin otobüsün saat kaçta geleceği durakta yazılı. Gecikme diye bir şey yok. Burada 5 dakikada bir gelmesi gereken otobüs trafiğe bir takıldı mı yarım saat sonra geliyor. Sonra gelen otobüse bin binebilirsen, durak stadyum olmuş vaziyette çünkü.
Orada; ana yollardaki ikaz işaretlerini yaklaşmadan nerdeyse 1 km kala görebiliyorsun. Burada yol sapaklarına dizilen tuhaf “bowling pinleri” gibi değil. Sarı renk yanıp sönen ikaz ışıklarını görünce yol ayrımına yaklaştığını anlayabiliyorsun. Üstelik yurtdışında ehliyet alabilmen için 2 sene mücadele vermen gerek. Ben ehliyet sınavında sürücü koltuğundayken ben mi kullandım yanımdaki hoca mı anlamadım. Çünkü sürekli onun ayakları pedallarda hareket ediyordu. Tam bir keşmekeş.

Yalnız, şu tuvaletlerinde taharet musluğunun olmaması çok kötü. Biz bu açıdan onlardan üstünüz kesinlikle. Oralarda evin varsa özel olarak yaptırman gerekiyor bu musluğu.

Parklara çok önem veriyorlar. Eski tarihi binalarına da öyle. Amsterdam’da 1400’lü yıllardan kalma dar ve uzun bir bina gördüğümü hatırlıyorum mesela. Külahta bol mayonezli kızarmış patates yediğimi de:P
Hollanda sokakları her şey serbest bir ülke olmasından dolayı esrar koksa da yol kenarlarına park edilen yüzlerce bisiklet çok hoşuma gitmişti. Canal Bus’la kanal boyunca sıralanan evlerin arasından geçmekte :)


Eyfel kulesinde biz çılgın Türklerin kalıntılarını görmek mümkün. Yazmaya ve imza atmaya olan merakımız orada da kendini göstermiş. Ağaçları ve sıraları kazıdığımız gibi kuleye de isim kazımışız :) (bende kazımış olabilirim ne ayıp :P)


Köln'deki Dom Kilisesi'nden ürkmüştüm. Korku filmlerinden fırlamış gibiydi. Göğü deliyordu sanki, o kadar yüksek :s


Oralarda en çok gördüğüm mağaza H & M (yardımcı olabilir miyim diyen tezgahtarlar yok, seç-beğen-al), bayılarak yediğim yiyecek waffle. (ayrıca devasa snack)

Of of …..
İşte böyleyim bu aralar.Seyahat etmek istiyorum. Bu ekonomi düzelene ve Kılıçdaroğlu başa gelene kadar Yeni Zelanda’ya yerleşeyim diyorum.
Hem başlıca doğal kaynağı “doğal gaz” mış. Daha az fatura gelir :P

Eşimin bayılarak yediği Erzurum'un meşhur tatlısıdır kadayıf dolması. İlk kez yapmama rağmen gayet lezzetli oldu.


Malzemeler:

  • 500 gr. yaş kadayıf
  • 200 gr. dövülmüş ceviz
  • 4 yumurta
  • 4 su bardağı toz şeker
  • 4 su bardağı su
  • Kızartmak için sıvıyağ

Yapılışı:

  1. Önce şerbetini hazırlayın. Şeker ve suyu karıştırarak kaynatın. Biraz ılınınca buzdolabında soğumaya bırakın.
  2. Kadayıfları diderek el ayası büyüklüğünde dizin. İçine dövülmüş cevizi yerleştirip dolma sarar gibi sarın.
  3. 4 yumurtayı mikserle köpürene kadar çırpın.
  4. Kadayıf dolmalarını yumurtalara bulayıp (çok bekletmeyin içinde) önceden kızdırılmış yağda kızartın.
  5. Üzeri nar gibi kızarınca hemen alıp önceden soğuttuğunuz şerbetin içine atın.
  6. Şerbetini çekince ister kaymakla ister kaymaklı dondurmayla servis edin.



ÖNERİYORUUUM !

Chicken Little

İlk vizyona girdiğinde izleyememiştim. Ne eğlenceli animasyonmuş.
Zekice espriler var. Çocuklara ve ebeveynlere eğitici mesajlar var.
Bir de öyle sevimli bir civcivki al sıkı sıkı sarıl. O derece yani.
Hele balık arkadaşına hasta oldum.Karakterlerin yaratıcılarına tebrikler :)
One Tree Hill

Şu anda 6. sezonu Amerika'da gösterilen dizinin beş sezonunuda seyrettik.
5. sezondaki Haley ve Nathan'ın oğullarına bayıldım. Ne kadar yetenekli bir çocuk. Yapımcılar çok doğru bir seçim yapıp diziyi daha renkli kılmışlar. Klasik bir gençlik dizisi olmasının dışında aile sevgisini ve dostluğu üst seviyede tutan bir çizgisi var.