18 Haziran 2008 Çarşamba

Minik Mayalı Poğaçalar (Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği 25)

Tatil planları
Önümüzdeki Cumartesi sabahı Karşıyaka yollarındayız. Kuzenimizin 21 Haziran’daki düğünü nedeniyle yıllık iznimizin 1 haftasını önümüzdeki hafta kullanacağız kısmetse.Düğünü yapıp sonra ver elini kum, deniz, güneş :D
Yupppiii !!!! :)))))))))))))))

Geçen hafta sonu tatil öncesi son hafta sonum diye bir koşturmaca yaşadım sormayın.Cumartesi günü eksiklerimi tamamladım ama ayaklarıma kara sular indi:p Ben de ödüllendirdim kerataları şık bir ayakkabıyla :D
Pazar günü de kuaför işimi hallettim.Kapalı mekanlarda sigara içilmemesi ne kadar güzel oldu. Bunu bir kere daha anladım.”Ya sigara içenlerin hakları ne olacak?” diye konuşanlar hiç kusura bakmasın. İçmeyenleri zehirlemeyeceğin bir mekanda içebilirsin sigaranı. Kanserin artık bir numaralı ölüm nedeni olduğu dünyamızda “hak” öncelikle insanoğluna zarar vermezsen kazanılır.Hiç sigara içmemiş biri gibi konuşuyorum belki ama zamanında ben de içtim bu mereti.Sonra dedim ki kendime bu ot parçacıkları neden bana hükmediyor? Ben ona hükmedeyim.Beni esir ettiğini düşünüyor ama ben iradeli ve azimli biriysem bu cansız nesne beni ele geçirmemeli. İlk günler biraz zor oldu.Sanki sevgilim beni terk etmiş gibi bir boşluk yaşadım.Ama artık ona hükmedebiliyorum.Benimle sonsuza kadar dans etmek istese de ben ayağına basıp gönderiyorum.

Bir hediye, verileni ve vereni ne kadar mutlu edebiliyor.Pazar günü babam ve bana olduğu gibi.Bütün babaların geçmiş babalar günü kutlu olsun :D

Pazar günkü Türkiye maçının heyecanı da müthişti. Umarım Cuma günü de Hırvatistan karşısında başarılı olup yarı finale çıkabilirler.Maçı seyredebilmek için Cuma gecesi yola çıkmaktan vazgeçip sabaha erteledik feribot biletlerini.Hem gündüz etrafı daha net görerek yapılan araba yolculuklarını daha çok seviyorum.

Bavulu indirdim şimdiden.Aklıma geleni koyuyorum içine.Son güne bırakınca zor oluyor.Bir de liste yapma huyum vardır benim.Unutmayayım diye her şeyi listelerim.Yolda kolunda alışveriş torbalarıyla hem yürümeye çalışıp hem de elindeki küçük bloknotundaki yazılara çizgi çekmeye çalışan birini görürseniz o benim :DD
Madde madde her şeyi yazarım.Bir çok yazımdan da anlamışsınızdır zaten bu huyumu.Çok işe yaradığını söyleyebilirim.Her şey zamanından önce planlanmış ve rayına girmiş oluyor böylece.Beni çok rahatlattığı ve o son gün içimde bir huzurla evden çıkabilmemi sağladığı bir gerçek.

Bir sürü kitap aldım.Hani bir aralar Elif Şafak’ın bütün kitaplarını okumayı düşündüğümü söylemiştim ya.İki kitabını aldım. “Mahrem” ve “Araf”.Soner Yalçın’ın son kitabı “Siz Kimi Kandırıyorsunuz?” u da aldım.Daha ilk sayfalarından ilgimi çeken bir kitap oldu.Okuduktan sonra yorumlarımı paylaşırım.

Müziksiz yapamadığımı biliyorsunuz.Yolculuk müziklerimizide eşim hazırladı.Yerli-yabancı,genelde eski parçalardan oluşan birer cd doldurdu.Eskiler daha bir güzeldi gibi geliyor bana.Nostaljik bir seyahat olacak.

Bu arada bugün eşimin doğum günü.
Onu buradan da kutlamak istiyorum. Bana her konuda verdiği desteği, her an hissettirdiği sevgisi ve o güleryüzü için çok teşekkür ediyorum.Nice yıllara Azemciğim !!!


Sevgili Hülya beni Porselen Demlik Çay Saati Etkinliğine davet etmişti.Ben de buradan ona sevgilerimi göndererek bu tarifi yayınlıyorum.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 3.5 su bardağı un (elenmiş)
  • 1 yumurtanın beyazı
  • 1 paket kuru maya veya 80 gr.yaş maya
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker

Ayrıca oklavayla açılan hamurların arasına sürmek için tereyağı

İçi için:

  • Beyaz peynir,maydonoz karışımı veya sizin zevkinize göre patatesli veya kıymalıda olabilir.

Üzeri için:

  • 1 yumurtanın sarısı
  • Çörek otu veya susam

Yapılışı:

Hamur malzemelerini yoğurup eşit olarak sekiz parçaya bölün.Hepsini pasta tabağı büyüklüğünde oklavayla açın ve aralarına tereyağı sürün.Sonra beklemeden açtığınız hamurları servis tabağı büyüklüğüne gelecek şekilde açıp sigara böreği saracakmış gibi kesin.Geniş kısma peynirli harçtan koyup sigara böreği gibi sarın.Bütün hamurlara aynı işlemi uygulayın.Fırın tepsinize pişirme kağıdı serip poğaçaları dizin.Fırına vermeden 40 dakika kadar mayalanmalarını bekleyin.Sonra üzerlerine yumurta sarısı sürüp, çörek otu serpin. 180 derece fırında üzerleri kızarana kadar pişirin. Sıcakken daha lezzetli oluyor.

Afiyet olsun.

ÖNERİYORUUUM !

Eight Below (Kutup Macerası)
Bu filmi önermeyi unutmuşum size.
İki sene önce seyrettiğim ve etkilendiğim filmlerden biriydi."Dikey Limit" gibi kutuplarda geçen filmleri izlemeyi seviyorsanız bu filmi de beğeneceksiniz. Bunda aynı zamanda hayvan sevgisi aşılanıyorsunuz. Film bitince "keşke bir köpeğim olsaydı"diyorsunuz.
Hareketli sahneleri olan, hikayesi gerçek hayattan alınan bu filmin en etkileyici sahnesi, köpeklerin yaralı arkadaşlarını beslediği sahneydi.
DİJİTAL KALE - Dan Brown
Dan Brown'ın kitaplarını severek okuyorum.Çünkü çok sürükleyici oluyorlar.
Bu da öyle bir kitap.
İçinde cinayetler ve casusluk oyunları olan çok iyi bir macera kitabı.
Okumayanlara şiddetle tavsiye ediyorum.

11 Haziran 2008 Çarşamba

Mercimekli Spagetti

Pilim bitmek üzere :(
Enerjimin tükenmesine çok az kaldı.
Benim acilen bir tatile ihtiyacım var.
Yaz aylarına girince bir rehavet mi, yoksa aşırı bir yorgunluk mu çöktü benim üzerime bilemiyorum.
Bir an evvel kendimi serin sulara atma, o iyot kokusunu uzuuunca tatma ihtiyacı başladı bende.Güneş kendini bol bol göstermeye başladığı vakit dört duvar arasında kalmak istemiyorum.Yaz mevsimiyle paralel bir şekilde bedenim ve ruhum sanki bir mıknatıs çekiyormuş gibi şehir hayatından uzaklaşmak istiyor.
Bu mevsimin beni cezbeden çok yönü var. O yüzden en sevdiğim mevsim diyebilirim yaz için. Şöyle parmak arası terliklerimi giyip, tenim hindistan cevizi kokarken salına salına yürümek, sonra havlumun üstüne uzanıp ağız kulak mesafesi sıfır bir şekilde Penguen dergimi okumak istiyorum :p:DDD
Bazen “niye öğretmen olmadım ki ben ?” diye çok hayıflanırım. Öğretmenler yazın ve tatilin tadını uzun süre çıkartabilme şansına sahip oluyorlar çünkü. Biyocum kulakların çınlasın :D
Eğer öğretmen olsaydım, kesinlikle beni iki-iki buçuk aylık o yaz tatillerinde denizin dibinden ayıramazlardı.Deniz aşığıyım çünkü ben.(Tabi deniz anasız ve yosunu az olanına :p) Öyle deniz kenarında saatlerce yatıp bronzlaşma derdinde olan biri değilim kesinlikle. Fakat gelecek planlarım arasında alınıp tepe tepe keyfi sürülecek, denize yakın veya deniz manzaralı mütevazı bir ev yatıyor. Kısmetse o günler çabuk gelsin :D
Yazı, kışı kalmadı artık ama yazın en çok tükettiğim gıda dondurma.Bir çok kişide olduğu gibi. Fındık parçacıklı, çikolata soslu ve kaymaklı şu aralar favorim:pp
Güya diyetteyim ama dondurmaya hayır diyemiyorum.Az da olsa tadımlık yemeden duramıyorum.Roma dondurmacıları (dondurma ilk Roma imparatorluğunda çıkmış ya bizimkilerde hemen şube açıyorlar böyle :D :p) tatil beldelerinde hani dondurmayı külahta top top satarlar.Mutlaka alırız her akşam. Binbir çeşit meyveden dondurma yaparlar.Kavunlusundan tut, kayısılısına kadar.Bayılırım o kuyruğa girip dondurma almaya.Çocuk gibi sevinirim:D
Yaz akşamları bir başka güzel olur. Her zevke ve yaşa göre değişir eğlence anlayışı.
Capcanlı gitar sesleri yayılırken etraftan, aynı zamanda okey taşlarının sesleri ve kahkahalar da az değildir. Herkes tatil moduna girmiştir artık. Stresten uzak bir gevşeme hakimdir havaya. Bana son yıllarda, akşamları eşimle, dostumla şarap içip sohbet etmek daha bir keyif verir oldu. Hoplayıp zıplamayı tercih etmiyorum artık, o enerjiyi bulamıyorum kendimde. Bakış açım ve tatil anlayışım bir parça değişti, daha sakin bir müzik dinleyerek geceyi sonlandırmak daha cazip geliyor.Herhalde büyüdüm ve galiba yaşlanıyorum :(
Tek sevmediğim tarafı bu mevsimin bilumum haşarat ve özellikle sivrisinekleri beraberinde getiriyor olması. Sivrilerin en çok tercih ettikleri kan grubu da A Rh+. Kendimden biliyorum :DD
Bir de bir yaz gecesi uykulu gözlerle ve çıplak ayakla karafatma üstüne basmışlığım vardır.Hiç anlatmayayım, biraz sonra yemek tarifi vereceğim çünkü :s
Neyse arkadaşlar, güneşten mi, denizden mi, kumsaldan mı, yoksa aşkı ve eşimi bu mevsimde bulmamdan mıdır bilmem. Seviyorum ben bu YAZI.

Ve hiç bitmesin istiyorum.


Not: Bu arada inanınki yoğun iş hayatı yüzünden elimden geldiğince çabuk güncellemeye çalışıyorum blogumu. Keşke iki günde bir güncelleyebilsem :((
Beni merak ettiği için mesaj atan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.İyi ki varsınız :)


Tarifim:

Malzemeler:
  • 1 paket yassı spagetti makarna (500 gr.) (Filiz marka ve yumurtalı erişte olan önerilir)
  • 1 su bardağı yeşil mercimek (haşlanmış)
  • 1 adet havuç
  • 3-4 sap taze soğan
  • 1 adet kuru soğan
  • 2 adet domates rendesi
  • 2 kaşık spagetti napoliten sos
  • 2-3 diş sarımsak
  • 50 gr.tereyağı
  • Tuz
  • Kara biber,kırmızı biber

Yapılışı:

Makarnayı 8-10 dakika kadar haşlayıp süzün. Kuru soğanı ay şeklinde, taze soğanı da ince ince doğrayın.Havucu minik küpler halinde doğrayın.Sos tavasında tereyağını eritin.Soğanları soteleyip, havuçları ilave edin.Onlarda sotelendikten sonra domates rendesi ve napoliten sosu katın.Dövdüğünüz sarımsağı,tuzu ve baharatlarıda kattıktan sonra en son yeşil mercimeği ilave edin.İki-üç dakika da öyle pişirdikten sonra haşlayıp süzdüğünüz makarnayla karıştırın.

Makarnakolik bir aile olduğumuz için her çeşit makarnayı bayılarak yiyoruz.Bu da onlardan biri.

En kısa zamanda görüşürüz :)) Kendinize iyi davranın :)

ÖNERİYORUUUM !

Step Up 2:The Streets (Sokak Dansı)
Çok seviyorum böyle filmleri.
İnsanın kanını kaynatan, dans edenlere hayranlık uyandıran bir görsel yapım.
Özellikle dansa merakı olanların kaçırmaması gerekli.
Müzik eşliğinde muhteşem danslar içeren, aynı zamanda "nereden geldiğin değil, nerede olduğun önemlidir" mesajı veren, hikayesiyle de sizi saran izlenmesi gereken nadir filmlerden.
İzleyin, seveceksiniz :D

The Hitcher (Otostopçu)
Üniversite öğrencisi iki sevgilinin sömestr tatili için arabayla seyahate çıkmalarıyla başlayan film, yolda çok fazla tanımadıkları bir adamı arabalarına almalarıyla bir anda yolculukları kabusa dönüşüyor.
Bundan sonrası, kaçış, gerilim ve adrenalin yükselmesi.
Vasat ama heyecanlı bir filmdi.
Filmde "One Tree Hill" dizisinden hatırlayacağınız Sophia Bush'ta başrollerde.

4 Haziran 2008 Çarşamba

Kabaklı Peynirli Börek

Bekarlık sultanlıksa, ya evlilik ??
Dün gece çok hoşuma giden bir film izledik.Evlenmeye karar veren ve üç hafta sonra evlenecek olan bir çiftin nikahlarını kıyacak olan rahip tarafından “sağlam evliliğe hazırlık kursu”na dahil edilmeleri ve eğer başarılı olabilirlerse nikahlarının kıyılabileceğini konu alan bir filmdi.Filmin adı "License to wed" ve Robin Williams başroldeydi.
Filmin özü, aslında evliliğin öyle göründüğü gibi kolay olmadığı, iyi bir flört döneminin evlenmek için yeterli olmadığını anlatmak istiyordu.
Son yıllarda boşanmaların çoğalması, evlenmek için doğru insanı bulamama sıkıntısı bir çok insanın hayatında gündemi oluşturuyor.
Boşanmak korkutmuyor artık insanları.Olmadı mı “haydi güle güle” deniliyor kolayca.
Çağımızda büyük sebepler dışında, boşanmaların çoğu tahammülsüzlükten kaynaklanıyor bana göre.Kimse kimseyi çekemiyor artık.Boşanma oranları eskiye nazaran yüzde seksen artış gösterdiğine göre o kırk yıllık evlilikler de sayılacak kadar azalacak gelecekte.
Pekiii ne değişiyor evlenince ? Bir imza her şeyi bu kadar etkiliyor mu? Hep öyle deniyor ya, imzaya suç atılıyor hep.
Sorun imza falan değil, aynı evin içinde yaşayamamanın, anlaşamamanın suçu niye imzada olsun ki ?
Hem “artık biz karı-kocayız” bilinciyle hareket etmek, bunu üzerine yapışmış bir görev gibi kabul etmekte yanlış. Bir yuvanın içinde artık bir aile olduğunuzu düşünmek, ona göre davranmak doğru geliyor bana.Kavga edince pes etmek, haklı çıkmadın mı kaçmak değil evlilik. Bencil olmamak, iki yönlü düşünmek demek.
Yani arkadaşlar bunun formülü:
Saygı + özveri + hoşgörü x sevgi = Mutlu ve sağlam evlilik
Evlenecekler bunu not alsın (evlilik uzmanı Pınar):p :p :p
Yeni kuşağın evlenmek için doğru insanı bulamamasından bahsetmiştim ya, doğru insanı bulunca onun sürekli doğru olacağının bir garantisi var mı? Tabi ki yok.
O yüzden tercih edilen hep yalnızlık, yalnızlık, yalnızlık oluyor.
Yaş ilerledikçe bu daha da zorlaşıyor, seçicilik hat safhada oluyor.
Ne kafanı dayayacağın bir omuz bulabiliyorsun ne de yastığını paylaşacak bir eş…
Aynı evde depresyonla sarmaş dolaş yaşıyorsun :(
Bunun yanında evlilikten korkanlarda var.Özgürlüğünün kısıtlanacağını düşünen,
her gece oradan oraya seken, o çıtır güzel, bu çıtır yakışıklı diye dolaşan, evliliği
hapis hayatı gibi görenler var. Kendi sultanlıklarının hiç bitmemesini isteyen evlilik düşmanları var.Saygı duyuyorum ama bir gün etraflarındaki o kalabalık kaybolduğunda, yanlarında bir yol arkadaşı göremediklerinde ne olacak ?
Evlilik kutsaldır ama asıl kutsal olan, o sahip olduğun bağlılık duygusu ve senin için ateşin içinden bile geçebileceğini, artık bir bütün olduğunuzu biliyor olmandır.
Bekarlık sultanlıksa, evlilik çifte sultanlıktır :D


Malzemeler:

  • 3 adet yufka
  • 3 adet kabak (temizlemiş ve rendelenmiş)
  • Beyaz peynir (200 gr.) (çatalla ezilmiş)
  • 1 su bardağı süt
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 2 yumurta
  • Susam ve çörek otu

Yapılışı:

İlk yufkayı kenarları dışarı taşacak şekilde yağladığınız tepsiye serin. İkinci yufkayı ikiye bölün ve dağınık olarak onun üstüne yayın.Derin bir kapta 1 adet yumurta, 1 su bardağı süt ve 2 yemek kaşığı sıvıyağı çırpın.Çırptığınız bu karışımdan fırça yardımıyla yaydığınız yufkanın üzerine sürün.Diğer bir kapta karıştırdığınız rendelenmiş kabak ve peynirlerin(acılı olsun istiyorsanız içine pulbiber yada karabiber koyun) yarısını güzelce üzerine yayın.İkinci yufkanın diğer yarısınıda dağınık olarak bunların üzerine serin.Tekrar süt,yağ ve yumurta karışımını sürdükten sonra ikinci kat peynir ve kabağı koyun.Üçüncü yufkanın uç kısımlarından kopartıp bunun üzerine yaydıktan sonra sütlü karışımdan tekrar sürün En alttaki yufkanın taşan kısımlarını ortaya toplayıp kalan yufkayı en üste düzgünce kapatın. Yumurta sarısı sürüp susam ve çörek otu serptikten sonra 180 derecede önceden ıstılmış fırına verin.Üzeri kızarınca çıkartıp servis edin.

ÖNERİYORUUUM !

RV
Bir Robin Williams filmi daha.
Tam bir aile fimi. Ailenin her şeyden üstün olduğunu vurgulayan sıcak bir komedi.
Karavanla tatile çıkan bir ailenin başından geçen komik maceraları izlemek istiyorsanız alııııın.
Mısırları patlatın, gülerek seyredin :D

Edmond
İlginç bir film izlemek istiyor musunuz?Alın bu filmi seyredin.
Hayatın anlamına kafayı takmış hatta onunla kafayı bozmuş bir adamın başına gelenleri ve William H.Macey'nin oyunculuk başarısıyla seyredin.
30 Days Of Night-30 Gün Gece
Kanlı, vampirli filmleri sevmem.Ama bu film adrenalimi fena yükseltti.Alaska'da bir kasabada 30 gün boyunca gece olsa ve kasabanızı vampirler bassa ne yapardınız? Kaçacak delik arardınız:D
Kasabanın yerlileride aynen böyle yapıyor.
Gerilimi yüksek, vampirleri gerçek gibi olan bir film izlemek istiyorsanız alın.