Bir yandan bununla uğraşırken bir yandan da “House” seyredince içim dışım her tarafım sağlık,ilaç,hastane,doktor,hapşuruk,öksürük oldu:)
Niye insan her şeyin kıymetini kaybedince anlar? Sağlığı bozulunca bedeninin ne kadar değerli olduğunu farkeder? Böyleyiz işte, nankörüz. Halbuki tiril tiril giyinmeden, baş ıslak dışarı çıkmadan, terliksiz yerlere basmadan, dikkat ederek, bedenimize özen göstererek yaşayabilsek.Gerçi ben yukarda yazdıklarıma gerçekten dikkat ederim.Ama yine de hastalık kapıyı çalmak istedi mi çalıyor.Hatta çalmıyor, çatkapı girip yatıya kalıyor.Defetmeye çalışsan da edemiyorsun.Sadece ilaçla,vitaminle kalacağı günleri azaltıyorsun.
İnsanoğlu nankör dedim ya, hiçbir şeyi başımıza gelmeden önemsemeyiz,önlemini almayız. Sigara içenler, akciğer kanseri olmadan yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunun farkına varmazlar.Olunca “ah keşke içmez olaydım” derler yolun sonu gözükürken.Şeker hastalığı olanlar ya da yüksek tansiyonu olanlar “aman bir dilim daha yiyeyim ne olacak” deyip, nefislerine hakim olmazlar sonra bunun cezasını çok ağır öderler.
Hayat bu kadar basit değil.Ciddiye alınması gereken, çok önemli bir şey. Ömrümüz, içinde yaşadığımız bu beden çok kıymetli değil mi?Kayınvalidem diyabet hastası olduğunu öğrendiği günden beri, bedenine öyle güzel bakıyorki, hayran kalırsınız.Bu başına geldi diye hayata küsmeden, hastalığıyla barışık ve onunla savaşarak yaşamına devam ediyor.Sporunu yapıyor, yediklerine dikkat ediyor.Şimdi daha genç ve dinamik görünüyor.Hastalıklarda böyle davranmak,hayata tutunmak bana daha doğru geliyor.İnsanın direncini arttırdığına ve ömrü uzattığına inanıyorum.
Bir de yaşlı insanların, yaşları ilerledi diye köşelerine çekilmeleri düşüncesini çok yanlış buluyorum.Türkiye’de genelde bu böyle. Brüksel’de kahve içmek için bir cafeye girdiğimde gençlerden çok, 60 yaşını aşmış insanları görünce hem çok şaşırmış, hem de çok hoş bulmuştum.Çünkü orada yaşayan yaşlı insanlar hayatlarına sahip çıkmışlar ve hala zevk almaya çalışıyorlardı.Yaşam onlar için bitmemişti.Hala öğrenilecek, keyif alınacak o kadar çok şey vardı ki. Bunun farkındaydılar.Kimi kahvesini içerken,kitabını okuyor,kimi yine yaşlı bir dostuyla oturmuş sohbet ediyordu.Çokta şıktılar, üstlerine başlarına çok özenliydiler.Burada öyle değil.Buradaki yaşlı amcalarımız,teyzelerimiz ihtiyarlayınca ellerindeki bütün hakları kaybettiklerini düşünüyorlar.Daha ölmeden mezara girmeyi tercih ediyorlar.Bir nevi hazırlık gibi. Yaşlılık her ne kadar gençlikte olan enerjiyi götürse de, ruh dimdik ayakta kalır diye düşünüyorum.Benim babam 60 yaşında olmasına rağmen “kendimi 18,5 yaşında hissediyorum” der her zaman.Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil ama yaşamın her yaşta ciddiye alınması gerektiğini savunanlardanım.Hani Ataol Behramoğlu demiş ya ;
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
- Yarım kilo asma yaprağı (hazır haşlanmış)
- 1 çay bardağı sıvıyağ
- 1/2 su bardağı su
- 2 su bardağı pirinç
- 6 adet büyük boy soğan (yemeklik doğranmış)
- 2 yemek kaşığı dolmalık fıstık
- Yarım demet dereotu
- 1 tatlı kaşığı toz şeker
- 2 tatlı kaşığı kuş üzümü
- karabiber,tuz
- 2 su bardağı sıcak su