4-5 gündür hastalıktan kırılıyorum.Grip beni süründürdü resmen.2 gün gözlerim yandı ateş gibi.Acaba dedim bilgisayara bakmaktan iyice bozuldu mu,iflas mı ediyor gözlerim? Meğer grip geliyormuş ta önce gözlerimi ziyaret etmek istemiş.Sonra başıma,ciğerlerime ve sinüzlerime yayıldı.Güzelce bir yerleşti.Gitmek bilmiyor günlerdir.İçtiğim portakal suyunun haddi hesabı yok.O beni zayıflatmaya çalıştıkça ben savaşıyorum, direniyorum.Az kaldı, yakında ona sevdanın yolları, bana sağlıklı günler:)
Bir yandan bununla uğraşırken bir yandan da “House” seyredince içim dışım her tarafım sağlık,ilaç,hastane,doktor,hapşuruk,öksürük oldu:)
Niye insan her şeyin kıymetini kaybedince anlar? Sağlığı bozulunca bedeninin ne kadar değerli olduğunu farkeder? Böyleyiz işte, nankörüz. Halbuki tiril tiril giyinmeden, baş ıslak dışarı çıkmadan, terliksiz yerlere basmadan, dikkat ederek, bedenimize özen göstererek yaşayabilsek.Gerçi ben yukarda yazdıklarıma gerçekten dikkat ederim.Ama yine de hastalık kapıyı çalmak istedi mi çalıyor.Hatta çalmıyor, çatkapı girip yatıya kalıyor.Defetmeye çalışsan da edemiyorsun.Sadece ilaçla,vitaminle kalacağı günleri azaltıyorsun.
İnsanoğlu nankör dedim ya, hiçbir şeyi başımıza gelmeden önemsemeyiz,önlemini almayız. Sigara içenler, akciğer kanseri olmadan yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunun farkına varmazlar.Olunca “ah keşke içmez olaydım” derler yolun sonu gözükürken.Şeker hastalığı olanlar ya da yüksek tansiyonu olanlar “aman bir dilim daha yiyeyim ne olacak” deyip, nefislerine hakim olmazlar sonra bunun cezasını çok ağır öderler.
Hayat bu kadar basit değil.Ciddiye alınması gereken, çok önemli bir şey. Ömrümüz, içinde yaşadığımız bu beden çok kıymetli değil mi?Kayınvalidem diyabet hastası olduğunu öğrendiği günden beri, bedenine öyle güzel bakıyorki, hayran kalırsınız.Bu başına geldi diye hayata küsmeden, hastalığıyla barışık ve onunla savaşarak yaşamına devam ediyor.Sporunu yapıyor, yediklerine dikkat ediyor.Şimdi daha genç ve dinamik görünüyor.Hastalıklarda böyle davranmak,hayata tutunmak bana daha doğru geliyor.İnsanın direncini arttırdığına ve ömrü uzattığına inanıyorum.
Bir de yaşlı insanların, yaşları ilerledi diye köşelerine çekilmeleri düşüncesini çok yanlış buluyorum.Türkiye’de genelde bu böyle. Brüksel’de kahve içmek için bir cafeye girdiğimde gençlerden çok, 60 yaşını aşmış insanları görünce hem çok şaşırmış, hem de çok hoş bulmuştum.Çünkü orada yaşayan yaşlı insanlar hayatlarına sahip çıkmışlar ve hala zevk almaya çalışıyorlardı.Yaşam onlar için bitmemişti.Hala öğrenilecek, keyif alınacak o kadar çok şey vardı ki. Bunun farkındaydılar.Kimi kahvesini içerken,kitabını okuyor,kimi yine yaşlı bir dostuyla oturmuş sohbet ediyordu.Çokta şıktılar, üstlerine başlarına çok özenliydiler.Burada öyle değil.Buradaki yaşlı amcalarımız,teyzelerimiz ihtiyarlayınca ellerindeki bütün hakları kaybettiklerini düşünüyorlar.Daha ölmeden mezara girmeyi tercih ediyorlar.Bir nevi hazırlık gibi. Yaşlılık her ne kadar gençlikte olan enerjiyi götürse de, ruh dimdik ayakta kalır diye düşünüyorum.Benim babam 60 yaşında olmasına rağmen “kendimi 18,5 yaşında hissediyorum” der her zaman.Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil ama yaşamın her yaşta ciddiye alınması gerektiğini savunanlardanım.Hani Ataol Behramoğlu demiş ya ;
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Bir yandan bununla uğraşırken bir yandan da “House” seyredince içim dışım her tarafım sağlık,ilaç,hastane,doktor,hapşuruk,öksürük oldu:)
Niye insan her şeyin kıymetini kaybedince anlar? Sağlığı bozulunca bedeninin ne kadar değerli olduğunu farkeder? Böyleyiz işte, nankörüz. Halbuki tiril tiril giyinmeden, baş ıslak dışarı çıkmadan, terliksiz yerlere basmadan, dikkat ederek, bedenimize özen göstererek yaşayabilsek.Gerçi ben yukarda yazdıklarıma gerçekten dikkat ederim.Ama yine de hastalık kapıyı çalmak istedi mi çalıyor.Hatta çalmıyor, çatkapı girip yatıya kalıyor.Defetmeye çalışsan da edemiyorsun.Sadece ilaçla,vitaminle kalacağı günleri azaltıyorsun.
İnsanoğlu nankör dedim ya, hiçbir şeyi başımıza gelmeden önemsemeyiz,önlemini almayız. Sigara içenler, akciğer kanseri olmadan yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunun farkına varmazlar.Olunca “ah keşke içmez olaydım” derler yolun sonu gözükürken.Şeker hastalığı olanlar ya da yüksek tansiyonu olanlar “aman bir dilim daha yiyeyim ne olacak” deyip, nefislerine hakim olmazlar sonra bunun cezasını çok ağır öderler.
Hayat bu kadar basit değil.Ciddiye alınması gereken, çok önemli bir şey. Ömrümüz, içinde yaşadığımız bu beden çok kıymetli değil mi?Kayınvalidem diyabet hastası olduğunu öğrendiği günden beri, bedenine öyle güzel bakıyorki, hayran kalırsınız.Bu başına geldi diye hayata küsmeden, hastalığıyla barışık ve onunla savaşarak yaşamına devam ediyor.Sporunu yapıyor, yediklerine dikkat ediyor.Şimdi daha genç ve dinamik görünüyor.Hastalıklarda böyle davranmak,hayata tutunmak bana daha doğru geliyor.İnsanın direncini arttırdığına ve ömrü uzattığına inanıyorum.
Bir de yaşlı insanların, yaşları ilerledi diye köşelerine çekilmeleri düşüncesini çok yanlış buluyorum.Türkiye’de genelde bu böyle. Brüksel’de kahve içmek için bir cafeye girdiğimde gençlerden çok, 60 yaşını aşmış insanları görünce hem çok şaşırmış, hem de çok hoş bulmuştum.Çünkü orada yaşayan yaşlı insanlar hayatlarına sahip çıkmışlar ve hala zevk almaya çalışıyorlardı.Yaşam onlar için bitmemişti.Hala öğrenilecek, keyif alınacak o kadar çok şey vardı ki. Bunun farkındaydılar.Kimi kahvesini içerken,kitabını okuyor,kimi yine yaşlı bir dostuyla oturmuş sohbet ediyordu.Çokta şıktılar, üstlerine başlarına çok özenliydiler.Burada öyle değil.Buradaki yaşlı amcalarımız,teyzelerimiz ihtiyarlayınca ellerindeki bütün hakları kaybettiklerini düşünüyorlar.Daha ölmeden mezara girmeyi tercih ediyorlar.Bir nevi hazırlık gibi. Yaşlılık her ne kadar gençlikte olan enerjiyi götürse de, ruh dimdik ayakta kalır diye düşünüyorum.Benim babam 60 yaşında olmasına rağmen “kendimi 18,5 yaşında hissediyorum” der her zaman.Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil ama yaşamın her yaşta ciddiye alınması gerektiğini savunanlardanım.Hani Ataol Behramoğlu demiş ya ;
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”
Bu dolma haftalar önce yapılmıştı, hasta olduğum için çok yemek yapamadım açıkçası.Tarifini vermek bugüne kısmetmiş.
Malzemeler:
- Yarım kilo asma yaprağı (hazır haşlanmış)
- 1 çay bardağı sıvıyağ
- 1/2 su bardağı su
- 2 su bardağı pirinç
- 6 adet büyük boy soğan (yemeklik doğranmış)
- 2 yemek kaşığı dolmalık fıstık
- Yarım demet dereotu
- 1 tatlı kaşığı toz şeker
- 2 tatlı kaşığı kuş üzümü
- karabiber,tuz
- 2 su bardağı sıcak su
Yapılışı:
Ayıkladığınız pirinci yıkayıp derin bir kapta kaynamış suda yarım saat kadar bekletin. Yemeklik doğradığınız soğanları tencereye yarım su bardağı su koyarak ve yarım yemek kaşığı da tuz ilave ederek öldürün.Sonra 1 çay bardağı sıvıyağ ilave edin.
Pirinçleri süzüp tencereye ilave edin.Karabiberi,fıstığı,kuru üzümleri,toz şekeri ilave edip karıştırın.En son altını kapatıp kıydığınız yarım demet dereotunu ilave edip karıştırın.Kapağını kapatıp ılınmasını bekleyin.
Asma yapraklarını tuzlu suyu gitsin diye bir kaç kere sudan geçirip yıkayın.Hazırladığınız dolma harcından biraz biraz yaprakların içine koyup sigara böreği gibi sarın.Yayvan bir tencereye dizin.(Tencerenin dibine bir kaç tane yaprak yayınki dolmalar dibine yapışmasın)Dizim bittikten sonra en üste de yaprak yerleştirip bir tabak kapatın.
2 su bardağı sıcak suyu dolmaların üzerine döküp ocağa koyun.Su kaynamaya başlayınca altını kısıp yarım saat kadar dolmalar suyu çekene kadar pişirin.Soğuyunca servis tabağına alıp limonla servis edin.
7 yorum:
Harika görünüyorlar canim,ellerine saglik.Sevgiler.
yediniz mi bunların hepsini
Kızılcık Şurubu,
teşekkür ederim.
Gregor Samsa,
Evet hepsini yedik, ikram edemiycem o yüzden:)
Bu arada Sarıyer Börekçisinin böreğini bende çok severim.
Diyorum "bloglinesimde şekerim niye siyahlaşmıyor?"
Meğer daha yeni yazı yazmamış!
Nezle olunca benim de gözlerim ışığa gelmez!
Şuanda da koca bi kafayla ,zor baktığım ekranlarda zaman öldütüyorum!
Kızlara sırada yaprak var zaten:)
Yaprak testini de geçtiler mi kaf dağından atın tozu getirmiş gibi olacaklar ehiiiii
Biyocum,
perişan oldum geçen hafta, ama bu hafta da çok yoğunum işlerim çok.
En kısa zamanda güncellemek istiyorum fırsat bulursam yine.
Süper görünüyorlar,ellerine saglik.Sevgiler.
nerelerdesin ?
Yorum Gönder