Kısacık tatilimiz bitti ve biz döndük :(
Pazartesi günü işe dönüp adapte olmak müthiş zor oldu.Sabah erken kalkıp beni bekleyen bilumum etiketin (kıyafetlere dikilen etiketlerin üretimini yapan bir firmayız biz) hesabı kitabıyla boğuşmak, personelin giriş çıkışlarının veri transferini yapıp kontrol etmek…vs,vs havuz ve şezlongu özletti biraz.Neyse, ne yapalım ekmek parası :p
Tatilimizle ilgili detaylara gelince ;
Gider gitmez kendimizi düğünde bulduk, manzarası süper bir açık hava teras restoranını seçmişler.Karşıyaka’nın en güzel balık restoranlarından biri olan Altınbalık’taydı düğün.İstanbul’da boğazda olsa gece o esintide üşürdüm ama İzmir’in havası bir başka.Ilık ılık esiyor, hiç sıkıntı vermeden.
Bilenler vardır, artık gelin ve damat salona girmeden onların bebekliklerinden bugüne kadar olan fotoğraflarını bir klip gibi projeksiyondan slayt şeklinde gösteriyorlar. Öyle duygulanıyor ki insan, hele gelinin ve damadın annesi babası için bu duygusallık iki katına çıkıyor.Sonrası, hasretle kucaklanan akrabalar, daha çok çocukluk anılarıyla dolu sohbetler, danslar, çekilen hatıra fotoğrafları, havai fişekler, mutluluk dilekleri ve hayır duaları… Ne diyelim, ömür boyu mutlu olmaları en büyük temennimiz.
Bu tatil bizim için dinlence tatili olmadı, bol bol gezdik, ziyaretler yaptık, arkadaşlarımızla, akrabalarımızla güzel vakitler geçirdik.Sadece kaçamak yapıp bir gün Balçova’daki Aqua City Su Parkı’na (kulelere tırman,botla kay,dalga havuzunda zıpla, süper ama çok yorucu), iki gün de Çeşme-Ildır’a, Erythrai Noble Otel’e gittik.Yalnız Erythrai, eritti bizi :D(Bu arada Erythrai, Ildır’ın antik dönemdeki ismiymiş.)
Bir defa otelin yeri gerçekten güzeldi, manzarası, havuzu fena değildi. Amaaaaa o yemekleri ?? Bunları yazmazsam olmaz.Çünkü iyi ve hak eden şeyleri övmek gerektiği gibi, yanlış ve olmaması gereken şeyleri de söylemek gerek.
Şimdi, ilk geceki açık büfe ana yemekler menüsünü sayıyorum ; balık, sütlü balık, sütlü patates, pilav. Menü bu. İnanamadım.Dört yıldızlı bir otel, mümkün değil diyorum, tekrar tekrar gözden geçiriyorum. Yemeklerin başında servis yapan aşçılara soru işareti saçan gözlerle bakıyorum.Maalesef menü bu.Neyse tabaklarımıza daha çok soğuk meze ve salata doldurarak (ki onlarda çeşit açısından yeterli değildi)masamıza oturduk.Eşimle ben birbirimize bakıyoruz, ikimizin kafasından da aynı düşüncelerin geçtiğinin farkındayız. Bunun yanlış bir sunum olduğunu söylememiz lazım.Tam o sırada masaları dolaşarak memnuniyetleri sorgulayan şef garson yanımıza geldi.İsmi “Mustafa Kemal”miş.Öyle bir gururla söyledi ki Atatürk yanımıza geldi sandım:D Çok yüce bir ismin olabilir, ama Atatürk’te bu menüyü görse senin kulağını çekerdi. Mustafa Kemal Bey’e bütün düşüncelerimizi anlatıp, hayal kırıklığına uğradığımızı belirttik.Bugünün balık günü olduğunu belirtti,bize özel bir yemek yaptırmayı teklif ederek telafi etmeye çalıştı, ama biz kabul etmedik. Özel bir şey istemiyorum ki ben, orada bir sürü müşterin var hepsine özel mi yapacaksın? Hiç kimse memnun değil.Hem balık günü ne demek? Tabldot mu bu? Bir açık büfede sadece ana yemek olarak en az beş altı çeşit yemek olmalı, yani oraya gelen insanlar alternatif görmeli ki damak zevkine göre yemeğini seçebilsin.Balayında Büyük Abant Oteli’ne gitmiştik. İnanılmaz bir mutfağı ve açık büfesi vardı.Çok memnun kalmıştık. O otelin üçte birini yapabilselerdi kafiydi. Her Cumartesi gecesi İstanbul Gelişim Orkestrası’yla anlaşma yapmışsın güzel, bir de mutfağını geliştirebilsen çok iyi olacak.Otelde merkezi klima sistemi var ve ne mantıksızdır ki gece saat 12’den sonra kapatılıyormuş.Beni çarptığı için klima çalışırken uyuyamıyorum o yüzden biz farkedemedik.Bunu da bize yana yakıla otelin müşterilerinden bebeği olan bir bayan söyledi.Çocuğu sıcaktan uyuyamadığı için kendilerini de uyutmuyormuş.Kadıncağız telefon açıp otel sorumlusuna bunu söylediğinde adam pişkin bir şekilde “ben yorganla uyuyorum”diye cevap vermiş.İnanılmaz !!!!
Çalışanlarına bu yaz sıcağında uzun kollu ve halı desenli gömlekler giydirmeleri, bilardo salonundaki(amerikan bilardosuna bayılıyorum, fena da oynamam hani :p) o boş bardaklara iki gün boyunca el sürülmemesi bu otele bizim açımızdan çok puan kaybettirdi.
Bu işletme sistemiyle, bu vurdumduymazlıkla bu otelin çok kısa bir zamanda müşteri kaybedeceğini ve kapanma noktasına gelebileceğini görebiliyorum.Eğer kendilerini düzeltmezlerse yazık olacak manzarası süper olan bu otele. Buradan uyarılır!!!
Eveeet!!!! Tatilimiz genel olarak bana göre dolu dolu, renkli, hareketli ve bir o kadar da eğlenceli geçti. Darısı tatile çıkacakların başına :D
Ve kalan tatilime diyorum ki; “biri banaaa gelsiiiiin, ooda sensiiiiiin” :DDDDDDDDDDD
Yazın vazgeçemediğim yemeklerinden zeytinyağlı barbunya, soğuk soğuk, mis gibi.
Malzemeler:
- 1 kg.taze barbunya
- 2 adet havuç
- 1 orta boy soğan
- 2 adet domates
- 1 adet sivri biber
- 5 diş sarımsak
- 3 adet kesme şeker
- 2 yemek kaşığı sıvı yağ
- 1 tatlı kaşığı kırmızı biber
- Tuz
Yapılışı:
Barbunyaları ayıklayıp yıkadıktan sonra güzelce haşlayın.Tencerede sıvıyağda önce küçük küçük dilimlediğiniz havuçları,ince ince dilimlediğiniz sivri biberleri, sonra küp küp doğradığınız soğanları ve sarımsakları soteleyin.Yemeklik doğranmış domatesleri de katıp biraz pişirin.Barbunyaları,kırmızı biberi, tuzu ve şekerini de katıp bir karıştırın.Üzerini iki parmak geçecek kadar sıcak su ilave edip kısık ateşte pişirin.
Soğuk olarak servis edin.Afiyet bal şeker olsun :D Yanına pirinç pilavı yapmayı unutmayın.
Dip not: Vizyondaki Mark Wahlberg'in başrolde olduğu "Mistik Bir Olay" filmini seyrettim.Fakat beğenmedim.Filmin yönetmeni Shamalayan'ın "Köy" filmini de beğenmemiştim.Bu adam eskiden daha güzel filmler mi yapıyordu ne?"Altıncı His" nefisti mesela.
3 yorum:
Gökçe,
sana da hayırlı kandiller canım :)
That bean stew/soup looks absolutely delicious.
Thank you Cynthia,
and they are tasty :D
Yorum Gönder