31 Aralık 2007 Pazartesi

Mutlu Yıllar

2008

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Geçen yılbaşında dilediklerimizin kimi oldu, kimi olmadı.Olanlar için sevindik, olmayanları da bu yeni gelen yıla erteledik.Herkes bir umutla yeni yılın kendisi için çok iyi bir yıl olmasını bekliyor, geçen yılın bütün kötü şeyleri götürmesini istiyor. Ama iyi ve mutlu günlerimiz olacağı gibi, maalesef mutsuz günlerimiz de olacak yine bu yıl. Yine de iyi ve güzel olanların çok daha fazla olmasını hepimiz için diliyorum.
2008 yılı hepimize öncelikle sağlık, sonrasında huzur, mutluluk ve bol kazanç getirsin.
Hepimiz için bu yıl tertemiz geçsin ve yüreklerimiz kırgın değil sevgi dolu olsun.
Umutlarımız ve hayallerimiz gerçekleşsin.
Ve bu sanal ama bence sanal olmayan bu sayfalarda paylaşımlarımız bol ve tatlı olsun.


İYİ SENELER HERKESE !


29 Aralık 2007 Cumartesi

Tavuk Mantar Sote

Efeendiiiiim, herkese selamlar:)
Bayramdan önce gösterime giren ve çok seyretmek istediğim "Kabadayı" filmine dün akşam gittim.Film ben de iyi bir etki bıraktı.Oyuncular o kadar sahiciydiler ki. Şener Şen'in bunca yıllık oyunculuğu ve profesyonelliği zaten tartışılmaz.Komedi ve dram türlerinin her ikisinide çok başarılı oynayabilen Türk oyuncu çok azdır.Şener Şen de bu konuda benim için listenin en üstündedir, hatta tektir. "Kabadayı" da başarıyla oynadığı "Eşkiya" da seyredip çok beğendiğimiz karaktere yakın ama tabiki birebir benzemeyen bir tipleme çizmiş.Bu filmde de rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Şener Şen'in en sevdiğin filmlerini sırala deseniz 1-Muhsin Bey, 2-Eşkiya 3-Kabadayı olurdu.Yani bu filmi ilk üçe alırdım.Kenan İmirzalıoğlu'na gelince eğitimli olmadığı halde bu kadar iyi oyuncu olabilmesi ve kendini geliştirebilmesi içinde varola gelen yeteneğin bir dışa vurumu diye düşünüyorum. Psikopat bir mafya üyesini çok başarılı oynamış.Bence Türkiye'nin bir jönü var :))(Bir aralar böyle bir tartışma vardı Türkiye'de jön yok diye,alın bu film cevap). Rasim Öztekin'se filmin olmazsa olmazlarından.Hem espri ve renk katması açısından, hem de "cesur ve mert olmanın erkeklikle değil yürekle olduğu" mesajını vermesinden. İsmail Hacıoğlu ve Aslı Tandoğan'da fena değiller ama diğerlerinin yanında oyunculukları birazcık silik kalıyor.O kadar olacak.Filmin hiç mi kötü yanı yoktu derseniz. Kötü değil de eksik yanları vardı.Akılda kalıcı bir film müziğinin olmaması,özellikle son sahnelerde senaryoya gereksiz esprilerin katılması gibi. Neyse arkadaşlar, film beni genel anlamda tatmin etti.Hele "Beyaz Melek"ten sonra "budur" dedim.İzleyiiiiiiiin :))
Tarifime gelince;
Malzemeler:

  • Yarım kilo tavuk göğsü (kuşbaşı doğranmış)
  • 250 gr.mantar (konserve mantarım vardı ben onu kullandım)
  • 2 adet sivri biber
  • 1 orta boy kuru soğan (varsa arpacık soğan kullanın 10-15 adet)
  • 2 orta boy domates
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • tuz,karabiber,kırmızıbiber

Yapılışı:

Tencereye sıvıyağı dökün,soğanları ve biberleri soteleyin.Sonra tavukları katıp biraz kendi suyunda kısık ateşte pişirin.Mantarları katıp suyunu çekmesini bekleyin.(Benim konserve mantar olduğu için su salmadı)Küp küp kestiğiniz domatesleri de katın.Tuzunu,karabiber ve kırmızı biberleri de kattıktan sonra pişirmeye devam edin.Domateslerde içinde pişince altını kapatın.



Esen kalıııııınn :))))))))))))

ÖNERİYORUUUM !...

APOCALYPTO

2007 biterken, bu sene seyrettiğim en iyi filmlerin arasında Apocalypto'yu önermeden geçemeyeceğim.İzlemeyenler için söyleyeyim film köylerinde mutlu bir şekilde yaşayan Maya halkının hayatlarından bir kesit ile başlıyor.Sonrasında da o dönemin belgeseli gibi sahici bir film izliyorsunuz.Maya dilinde çekilen filme çok para harcandığı aşikar.Mel Gibson yine farkını ortaya koymuş.

24 Aralık 2007 Pazartesi

Pirinçli Kabak



Merhabaaaalaaaaarrrr :)))))))
Herkese tatil sonrası iyi haftalar diliyorum.
Benim ve benim gibi patronlarından izin koparabilenler için 1 haftalık, koparamayanlar içinse 4 günlük tatil bitmiş bulunuyor.Şu an işe konsantre olamıyorum biliyor musunuz? Öyle bir şalterleri kapatmışımki. Tatilde işin "i"si aklıma gelmedi, o derece yani :))Ama tatilde bu demek değil mi? Ne anlamı var işi düşüneceksek tatile çıkmanın???
Benim için gerçekten dolu dolu, güzel bir tatil geçti.Karşıyaka'nın o temiz deniz havasını bol bol içime çektim.Yürüyüşler,alışverişler,ziyaretler yaptım.Kendime bayram hediyesi olarak takılar, kazaklar aldım :p Kayınvalidemin yaptığı sarmaları götürdüm. Hem eğlendim, hemde çok keyif aldım.Güzel bir teneffüs molası oldu bizim için.
Giderken biraz gerildik havaalanında aslında. Çünkü 17.00 uçağını kaçırdığımız için 18.00 uçağına binmek zorunda kaldık. Aslında 16.31'de havaalanındaydık.Yani 1 dakika önce sistemleri kapatmış THY. Canları sağolsun. Ufacık !!! bir fark ödeyerek 18.00 uçağına bilet almak zorunda kaldık.İsteselerdi alabilirlerdi içeri aslında.Kaç kez aynı saatlerde gelip uçağa binmişliğimiz vardır.Ya kalabalıktan bunalıp böyle davrandılar, ya birazcık daha para kazanmak istediler ya da hakikaten çok dakik çalışıyorlar!!! bilemiyorum. Bizim gibi bir kaç aile de uçağı kaçırmıştı.Kaçırırlar tabi. Öyle korkunç bir trafik vardı ki gittiğimiz gün anlatamam.Taksimiz bir sürü cambazlık yaptı, arayollara girdi ama nafile. Yine de " 1 dakika" geç kalmayla binemedik uçağımıza.Neyse sorun para ya da geç kalmış olmanın verdiği suçluluk değil aslında.Onları bir şekilde telafi ettik. Ama THY uçuş şefi bayanın kafasını kaldırıp yüzümüze bile bakmaya tenezzül etmeden "sistemlerimiz kapandı" demesi, insanın sinirini zıplatıyor.
-"Arkadaşım!!! Ben seni seçip, senin havayolundan bilet almışım.Geç kalmış olabilirim ve bunun bedelini zaten ödeyeceğim -de- sen müşterin olan (senin çalıştığın firmana para kazandıran) bana bu tripleri niye atıyorsun ? Bana güleryüzle "kusura bakmayın ama yapabileceğimiz bir şey yok, prosedür böyle" diyemez misin? Bu çok mu zor? Müşterilerle muhatap olman için seni oraya kim oturttuysa onu tebrik ediyorum. Harika bir seçim yapmış.Tatil öncesi içimiz açıldı, senin o gül yüzünle :s
Karşıyaka'ya gidiş maceramız böyle başladı işte.Sonrası güzel oldu neyse ki.
Karşıyaka'yı seviyorum.Neden mi?

1. Öncelikle, çağdaş, modern, Atatürkçü bir yerleşim yeri olması. 2. Binaların ve sokakların düzenli olması (çarpık yapılaşma) olmaması.
3. Her evin genelde devasa balkonlarının olması.
4. Hemen hemen her sokakta bir eski kitapçı bulunması.
5. İnsanların ve özellikle esnafların sana duyduğu güven ve ilgisi.
6. Meşhur Türk kahvesi satan dükkânın önünde kuyruk oluşması.
7. Caddelerin ve sokakların temizliği.(Son zamanlarda tren yolu yerine tramvay gelecek olması ve doğalgaz döşeme çalışmaları yüzünden sokaklar kazılsa da)
8. Çarşıda veya sokakta yürürken insanların rahatsız gözlerle bakmaması.
9. Palmiye ağaçları.
10. Denizle içiçe bir yerleşim yeri olması.
11.Nerdeyse her sokakta limon veya portakal ağacına rastlamak.
12.
13.
Bu böyle yaz yaz bitmez :))
İstanbul'da doğup, yaşayıp başka bir yeri böylesine öven biri olmam garip karşılanmasın.Kendi şehrimi de çok seviyorum.İstanbul'umun sevdiğim taraflarını da bir başka yazımda paylaşırım sizlerle. Ooooohhh ne çok yazmışım böyle.Şimdilik bu kadar olsun.Sizi daha fazla sıkmayayım, tarifime geçeyim.Bu yemeği tatile çıkmadan önce yapmıştım.Döndükten sonra pek mutfakla haşır neşir olamadım. Yeni tarifler deneyeceğim yakında. Şimdi tarifime geçeyim;
Malzemeler:
  • 5 adet kabak
  • 1 adet orta boy soğan
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 150 gr.kıyma
  • 1 adet domates
  • 1/2 çay bardağı pirinç
  • 1 dolu yemek kaşığı biber salçası
  • Yarım demet dereotu
  • tuz,karabiber
Yapılışı:
Kabakların kabuklarını soyup yıkayın. Önce boylamasına ikiye kesin sonra 2 parmak kalınlığında
doğrayın.Soğanları yemeklik doğrayıp yağda soteleyin ve kıymayı katıp kavurun. Salçayı, küp küp kesilmiş domatesi ve dereotunuda katıp karıştırın. Kabakları da koyup biraz sararınca üstünü biraz geçecek kadar sıcak su koyup kısık ateşte pişirmeye devam edin.Tuzunu ve karabiberini de ilave edin. En son pişmesine 10 dakika kala pirincide katın. 10 dakika sonra ateşten alıp biraz dinlendirin ve servis yapın. Afiyet olsun.
Lezzetli, güzel bir sebze yemeği, yaz,kış sık sık tüketiriz, tavsiye ediyorum.

NOT: Tatile çıkmadan önce bana iyi dileklerde bulunan Biyo ve Recep Hilmi'ye teşekkürler!!

Görüşürüüüüüüüüzzz :))

ÖNERİYORUUUM !...

Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi-Emin Çölaşan
Tatilde bu kitabı okuyup bitirdim. Gerçektende şaşırıp kaldım. Hakikatende bu kadar emektar, dürüst, Atatürkçü bir gazetecinin, medya patronları tarafından iktidardakilere yaranmak uğruna nasıl harcandığını, nasıl sıkboğaz edildiğini ve sonunda kendinden ve kaleminden ödün vermeyip pes etmeyen Emin Çölaşan'ın kovulmasının hikayesini hayretler içerisinde okudum. Hiç bir şey göründüğü gibi değil, herşeyin bir perde arkası var. Bu olayın perde arkasını da okuyun derim ben.

15 Aralık 2007 Cumartesi

Tatile Çıkıyorum :)

Evet !! Bugün tatile çıkıyoruuuumm.

Saat 17.00 itibariyle İstanbul-İzmir semalarında kuşlar gibi uçuyor olacağım.Biraz değişiklik çok iyi gelecek.Karşıyaka'da bol bol gezip,eğlenip, dinlenip !!! döneceğim inşallah.Dönünce yeni tariflerimle ve paylaşımlarımla burada sizleri bekliyor olacağım.

Bu yüzden şimdiden herkesin KURBAN BAYRAMI'nı kutluyor, mutlu ve sağlıklı günlerin hep sizinle olmasını diliyorum. Görüşmek dileğiyle...



11 Aralık 2007 Salı

Tost Omlet


Farkında olmak...
Yaptığın hataların, şu anda bulunduğun durumun, ruh halinin, yapmak istediklerinin, yapamadıklarının, söylemek istediklerinin, söylemediklerinin ... Hayatının ve ona verdiğin önemin farkında olmak.İnsan, kurallarını hiç bilmediği bir oyun gibi atılıyor hayata. Onun içinde düşüyor, kalkıyor, puan alıyor, kaybediyor, ayağa kalkıyor ve tekrar devam ediyor yaşamaya. Bu döngüde farkındalık çok önemli. Anın farkında olmak, yani yaptığın her davranışı neden yaptığını bilme hali. Bu bilinçle davranırsan yani farkında olarak bir şey yaparsan bu doğru olmak zorunda. Çünkü farkında olarak yanlış bir şeyi yapamazsın. Kişisel gelişim için bu çok önemliymiş.Az hata yapmak ve kişiliğini doğru bir şekilde oturtmak için yaşadığın her anın, kurduğun her cümlenin, attığın her adımın farkında olacaksın.Konuşmadan önce düşünecek, sonra cümlelerini kuracaksın.Bir çoğumuz bunu başaramıyoruz bu bir gerçek. Böyle şeyler yazan o kadar çok kişisel gelişim kitabı varki. Okusak bunların içindeki maddelerin hangibirini birebir yapabileceğiz? Bence hayattaki kişisel gelişimi en doğru şekilde sağlayan şey tecrübedir.Hatalarından aldığın derslerdir.Bin tane kişisel gelişim kitabı okusan da aynı sonucu alamazsın.Böyle düşünüyorum :)Haksız mıyım?

Kahvaltı için hiç tarif vermediğimi farkettim. O yüzden buyrun basit ve süper bir omlet;

Malzemeler:

  • 2 adet yumurta
  • 3 dilim salam
  • 2 dilim taze kaşar
  • 1 tatlı kaşığı nebati yağ
  • İsterseniz içine bir kaç tane maydonoz
  • karabiber
  • tuz

Yapılışı:

2 yumurtayı tuz ve karabiberle çırpın.Yağı teflon tavada eritip yumurtaları tavanın ortasına boşaltın.Alt taraf kızarınca üst tarafın yarısına önce salamları, sonra kaşar peynirini ve en son maydonozu dizin. Diğer yarıyı dizim yaptığınız kısmın üstüne kapatın.Arkalı önlü çevirerek biraz daha kızartın. Resimdede gördüğünüz üzere tabağı süsleyip servis yapın.

Çok pratik, çok lezzetli, görüntüsüde hoş bir omlet oluyor.Zevke göre salam yerine pastırma, sucuk, sosis yada jambonla çeşitlendirilebilir. Afiyet olsun :))

Not: Bu arada dün gece "Altın Pusula" filmine gittik. Eşim gözlüklerini unuttuğu için en ön sıralarda oturduğumuzdan mıdır bilmem,filmi pek beğenmedik. Güzel sahneler olmasına rağmen fantastik sinemada "Harry Potter" ve "Yüzüklerin Efendisi"yle pek boy ölçüşebilecek bir film değil, benden söylemesi :)

ÖNERİYORUUUM !...

Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer)
Bir Meryl Streep hayranıyımdır.Hele bu filmde öyle karizmatik bir kadını oynuyor ki, hayran olmamak mümkün değil.
Ayrıca filmdeki o rengârenk, çeşit çeşit kıyafetler, takılar, ayakkabılar, çantalar öyle mükemmelki. İçim gitmedi değil. :)))
Özellikle bayanlar !!! Kesin izleyin :)
Ghost Rider (Hayalet Sürücü)
Motorsikletle gösteri yapan yıldız sürücü Johnny Blaze'in sevdiği insanları korumak adına şeytanla anlaşma yapmasıyla başlayan ve geceleri kendini bunun için kötülüklerin ve iblislerin avcılığına adayan, görsel efektleri çok iyi, hareketli bir film.

8 Aralık 2007 Cumartesi

Zeytinyağlı Pırasa

Geçen gün elime bir dergi geçti. 2004 yılından kalma bir dergi.Tekrar bir gözden geçireyim dedim. Geçmişten kalma olduğu için daha bir ilgimi çekti. Sanki geçmişe gidecekmişim gibi. :)Hakikaten de öyle oldu. O yıllarda gündemde olan konulara geri döndüm. Altını çizdiğim satırları (Okurken hoşuma giden, doğru bulduğum ve beni etkileyen satırların altını çizerim)tekrar okudum. Biraz nostalji yaşadım yani. Dergide ilgimi çeken "Modern Zamanların Gençlik Halleri" başlığındaki araştırma yazısıydı. 80-90 ve 2000'lerin gençlik hallerini maddeler halinde sıralamışlar.Benim dönemim 80 dönemiydi. Hani şalvar pantolonların, streç kotların giyildiği, vatkaların takıldığı, kat kat perma yapılan, ön tarafın kabartıldığı saç modellerinin kullanıldığı, erkeklerde ense traşının uzatılıp aslanbaş yapıldığı, shetland kazakların pantolonun içine sokulduğu, Özal'ın konuşurken kalemini gözümüzün içine içine soktuğu :)) , Madonna ve Michael Jackson'ın pop idolü olduğu, kot ceketlerin yakalarına ve çantalara binbir tane rozet takıldığı (özellikle gülen suratlı acid rozetleri), Beyaz Gölge, Kara Şimşek, Top Gun.. vs. seyredildiği, "herıld yani "gibi lafların moda olduğu bir dönemdi. Tam bir geçiş dönemiydi bizimki. Teknoloji çağına adım atılan, yaşanacak değişimin en başlarında serpilen gençlerdik biz. Bazı şeyleri tüketmemiş, henüz dejenere olmamış, manevi değerleri daha bir özümsemiş ve kaybetmemiş bir nesildik. Teknoloji ve yıllarla beraber çok şey değişti şimdi. Gençlerle beraber hepimiz değiştik. Ama yine de eski ergenlik yıllarıma döndüğüm zaman şanslı görüyorum kendimi. O yıllarda mutluydum diyebiliyorum. Şimdiki nesil bunu diyebiliyor mu acaba?

NOT: Son cümlelerimi dün akşam sokakta gördüğüm ve ağzında sakızlarla birbirlerine "lan" ve "abi" diye hitap eden genç kız!!! lara ithaf ediyorum. Yeni neslin tümü üstüne alınmasın.

Bu yazının üstüne zeytinyağlı pırasa tarifi iyi gider şimdi :))))))))))

Malzemeler:
  • 1 kilo pırasa
  • 2 adet orta boy havuç
  • 1 orta boy kurusoğan
  • 2 su bardağı sıcak su
  • 1/2 çay bardağı pirinç
  • 1/2 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 adet limon
  • tuz

Yapılışı:

Pırasaları 3 parmak büyüklüğünde verev şekilde keserek yıkayın.Havuçları da yarım ay veya tam dilimler halinde doğrayın. Soğanı yemeklik doğrayın.Tencerede sıvıyağda soğanlar ve havuçları soteleyin.Pırasaları üzerine ilave edin ve suyunu salmasını bekleyin.Biraz kendi suyuyla sararsın ve pişsin. (Çok kaşık sokup karıştırmayın ki pırasalar dağılmasın, tencereyi sallayarak karıştırmayı deneyin.)Daha sonra 2 bardak sıcak suyu ve tuzunu da ilave edip kısık ateşte pırasalar diriliğini kaybedene kadar pişirin.Pişmesine yakın pirincini ekleyip 15 dakika kadar daha pişmesini bekleyin.(Pirinçleri pişmesine yakın katıyoruz ki lapa olmasın) Sonra altını kapatın, soğumasını bekleyin ve limonla servis edin.

Hoşçakalıınnn :))



ÖNERİYORUUUM !...

We are Marshall (Zafer Bizimdir)
Bir uçak kazası, Huntington’ın Batı Virginia kasabasını vurur, daha çok da Marshall Üniversitesini. Büyük uçak kazasında tüm futbol takımını ve teknik ekibini kaybeden Marshall Üniversitesi’ne Jack Lengyel gelir ve kimsenin istemediği o işi üstlenerek takımı yeniden toparlar. Filmin konusu böyle. Beğendiğim iki oyuncu var Matthew Mcconaughey ve Matthew Fox. İki Matthew'un da performansı çok iyiydi.


Seabiscuit (Zafer Yolu)
En çok okunan ve koskoca bir ülkeyi hayretten hayrete sürükleyen bir atın öyküsünü anlatan "Seabiscuit" adlı kitaptan uyarlanan bir film. Gerçek hayattan alınan bir öykü. Eşimin de çok sevdiği ve defalarca seyrettiği bir zafer ve başarı filmi.

4 Aralık 2007 Salı

Çaylı Fındıklı Kek

Selaaammm:))
Bu haftaya çok yoğun başladım.Siteyi dün güncelleyecektim ama fırsatım olmadı.Gerçi bugün de ilerleyen saatlerde tempolu iş saatleri beni bekliyor:( O yüzden fırsat varken paylaşmak istediklerimi paylaşayım.
Cumartesi günü iki filme birden gittim. Biri Beyaz Melek, diğeri Beowulf. Beyaz Melek, Babam ve Oğlum tadında bir film değil.Önce bunu söyleyeyim. Ağlıyor muyuz, evet ağlıyoruz. Ama hikâye ve konular zaten bu amaca hizmet ediyor. Yani senarist ve yönetmen Mahsun Kırmızıgül, bizi ağlatmak için çok uğraşmamış. Huzurevlerindeki yaşlı insanlara yapılan eziyeti gözlerimizin önüne sermesi ve herbirinin buruk hayat öyküleri -evlatları tarafından istenmeyen anne ve babalar, Kore Savaşı gazilerinin dramı, 1999 depreminin sarılamamış yaraları-gibi hazin hikâyeler bizi ağlatmaya yettiği gibi, gözyaşları kendiliğinden akıyor zaten. Ancak insan olmayan ağlamaz bu filmde. Kötü bir film değil, Türkiye'nin en usta, saygıdeğer oyuncuları var, hepside rollerinin hakkını fazlasıyla veriyor. Gidilme sebebi bu olmalı zaten filmin, reklâmı çok yapıldığı için gidilmemeli. Sonuç olarak; ağlatmaktan çok güldürmek daha zor gibi geliyor bana. Yanılıyor muyum? İlgilenenler için Beowulf'un yorumu da aşağıda.

Hani geçenlerde bir kek yapmıştım çok beğenilmişti demiştim ya, tarifi işte aşağıda :)
Görüşmek üzere, kendinize iyi davranın :)

Malzemeler:
  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı çay (çayın sadece demini bardağa koyun ve soğutun)
  • 1 paket kakao
  • 1 su bardağı fındık (kırılmış)
  • 3 bardak un
  • 1 paket kabartma tozu

Süslemek için:

  • Sprey krema
  • Çikolata sosu

Yapılışı:

Derince bir kapta yumurtalar ve şekeri çırpın.Sonra sıvıyağ, çay ve kakaoyu sırayla ilave edip çırpmaya devam edin.Eğer süslemek için krema veya çikolata sosu kullanmak istemezseniz yada sevmiyorsanız, kenara 1 subardağı kadar bu karışımdan daha sonra kullanmak için ayırın.Fındık,un ve kabartma tozunu da kattıktan sonra fırın kabınıza (kabı yağlamadan) bu karışımı dökün. 150 derecede yarım saat kadar pişirin. Fırından çıkınca sıcakken kenara ayırdığınız karışımı dökün ve üzerine yayın.İsterseniz böyle bırakın ya da pasta görüntüsü vermek için (kekide ıslak kek gibi oluyor çünkü) kremayla ve çikolata sosuyla süsleyin.Gayet şık ve lezzetli :) Afiyet olsun.

ÖNERİYORUUUM !...

Beowulf (Ölümsüz Savaşçı)
Animasyon sinemasının kendini bir tür olarak kabul ettirdiği ve bu anlamda çok iyi bir film. Çocuklar için değilde yetişkinler için yapılmış bence ve karakterler gerçekleriyle birebir benzetilmiş. Bir ara Angelina Jolie ve Anthony Hopkins'i gerçek sandım :)) Ama onun dışında hikâye anlamında biraz vasat. Animasyon sinemasının ne kadar ilerilere gittiğini görmek için seyredilebilir.
300 Spartan (300 Spartalı)
Bu filmi seyretmeyenler çok şey kaçırdı bence. Görsel anlamda savaş sahneleri bence muhteşemdi. 300 kahraman savaşçının efsanesini anlatan bu film görülesi filmlerden.
Over The Hedge (Orman Çetesi)
Eğlenceli ve aile değerleri aşılayan bir çocuk filmi.Önüne gelen her şeyi yalayıp yutmaya hazır tüketim toplumunun yayılmacılığını, her şeyi yozlaştırma kabiliyetini eleştiriyor. Orman Çetesi"nde yaşam alanları lüks konutlarla yok edilen sevimli hayvancıkların var olma savaşı hem ibret verici hem çok eğlenceli bir canlandırmayla anlatılıyor.